Prof. Geoffrey Hinton: "Onları Uyarmaya Çalıştım, Ama Kontrolü Çoktan Kaybettik!"
Yapay zekâ, son yıllarda bilimsel araştırmaların, ekonomik yatırımların ve toplumsal tartışmaların en çok odaklandığı alanlardan biri haline geldi. Sağlık hizmetlerinden eğitime, iletişimden güvenlik politikalarına kadar hayatın her noktasına nüfuz eden bu teknoloji, beraberinde büyük fırsatların yanı sıra ciddi riskleri de getiriyor. İşte tam da bu noktada “yapay zekânın babası” olarak bilinen Nobel Fizik Ödülü sahibi olan kognitif psikolog Prof. Geoffrey Hinton’un uyarıları, geleceğe dair belirsizlikleri yeniden gündeme taşıyor. Prof. Hinton'un "Onları Uyarmaya Çalıştım, Ama Kontrolü Çoktan Kaybettik!" uyarısıyla dikkat çektiği 2 ay önce yayımlanan ve yaklaşık 90 dakika süren röportajına dair önemli notları kronolojik olarak 5 temel başlık altında paylaşalım.
1. Yapay Zekânın Doğuşu ve Hinton’un Vizyonu
Prof. Hinton, yapay zekânın gelişiminde kendi rolünü samimi bir dille anlatıyor. Özellikle 1970’lerde başladığı araştırmaların, o dönemde bilim çevreleri tarafından yeterince desteklenmediğini vurguluyor. Hinton, insan beyninin öğrenme biçimlerini bilgisayarlara uyarlamanın mümkün olduğuna inanan az sayıda kişiden biriydi. Bugün milyonlarca cihazda kullanılan derin öğrenme algoritmalarının kökleri, işte bu inatçı ve vizyoner yaklaşıma dayanıyor. Onun anlattıkları, yapay zekânın bugünkü başarısının bir anda ortaya çıkmadığını, aksine on yıllar süren teorik ve pratik birikimle şekillendiğini gösteriyor. İzleyici olarak bu başlık altında fark ediyoruz ki; bugün telefonlarımızda, sağlık alanında ya da internet aramalarında kullandığımız yapay zekâ teknolojileri, aslında Hinton’un kararlılığının bir sonucu. Ayrıca Hinton’un bilimsel kariyeri, yalnızca teknolojik bir gelişim değil aynı zamanda “azınlıkta kalmış bir fikre sadık kalmanın” da örneğini sunuyor. Yıllarca eleştirilen ve çoğu zaman ciddiye alınmayan bir yaklaşımı savunarak, sonunda dünyanın çalışma biçimini değiştiren bir yapıya dönüştürmesi, onu bilim dünyasında eşsiz bir konuma taşıyor.
2. Google Yılları ve Özgürce Konuşma Arayışı
Röportajın dikkat çekici kısımlarından biri Hinton’un Google’dan ayrılışına dair açıklamalarıydı. 10 yıl boyunca Google’da çalışan Hinton, ayrılma gerekçesini “özgürce konuşabilmek” olarak özetliyor. Şirket bünyesindeyken fikirlerini rahatça dile getiremediğini, özellikle yapay zekânın risklerine ilişkin uyarılarının kurumsal çerçevede sınırlı kaldığını ifade ediyor. Bu açıklama, izleyiciye önemli bir mesaj veriyor: bilim insanlarının rolü yalnızca teknoloji geliştirmek değil, aynı zamanda toplumsal riskleri dillendirmektir. Hinton, kişisel kariyerinde maddi güvenceyi ve prestijli bir konumu geride bırakıp, etik kaygılar uğruna özgür bir konum tercih etmiş. Bu tutum, onu yalnızca bir araştırmacı değil aynı zamanda toplumsal sorumluluk sahibi bir düşünür kılıyor. Söyleşide hissedilen bir diğer nokta ise, özgür konuşmanın bilimsel tartışmalar için ne denli önemli olduğu. Hinton, yapay zekânın geleceğine ilişkin görüşlerini herhangi bir kurumsal baskı olmadan paylaşabilmenin, hem akademik özgürlüğün hem de kamu yararının bir gerekliliği olduğunun altını çiziyor.
3. Yapay Zekânın Taşıdığı Tehlikeler
Söyleşide en güçlü yankı uyandıran bölümlerden biri, yapay zekânın insan zekâsını aşma ihtimali üzerine yapılan tartışmaydı. Hinton, yapay zekânın bir gün “bizden daha akıllı” hale geleceğini, bunun da insanlık için daha önce deneyimlenmemiş bir risk oluşturacağını söylüyor. “Eğer apex zekâ (Apex Mind) olmadığınızda hayatın nasıl olduğunu merak ediyorsanız, bir tavuğa sorun” ifadesi, bu tehlikeyi somut ve çarpıcı bir benzetmeyle gözler önüne seriyor. Bu uyarı, yalnızca bilimsel bir kaygı değil, aynı zamanda varoluşsal bir alarm niteliği taşıyor. Hinton’a göre yapay zekâ, yalnızca daha hızlı hesaplama yapan bir araç değil; özerk kararlar alabilecek ve potansiyel olarak insan çıkarlarını göz ardı edebilecek bir aktör haline gelebilir. İzleyici olarak bu bölüm, teknolojiyi yalnızca fayda odaklı düşünmenin yetersiz olduğunu hissettiriyor. Aynı zamanda, insanlığın geleceğini belirleyecek bu kritik dönemde etik sınırların, düzenlemelerin ve uluslararası iş birliğinin zorunlu olduğunu düşündürüyor.
4. Kötüye Kullanım Olasılıkları
Hinton, yapay zekânın tehlikesini yalnızca “süper zekâ” ihtimaliyle sınırlamıyor. Ona göre en az bu kadar önemli bir risk, insanların teknolojiyi yanlış ellerde kullanmasıdır. Dezenformasyon, seçim manipülasyonu, otonom silahlar ve siber saldırılar gibi örnekler, yapay zekânın kolayca kötüye kullanılabileceği alanlara işaret ediyor. Bu bölüm, izleyiciye yapay zekânın çift taraflı bir kılıç gibi olduğunu düşündürüyor. Aynı teknoloji, bir yandan sağlıkta erken teşhis sağlayarak hayat kurtarırken, diğer yandan yanlış ellerde kitlesel zararlara yol açabilir. Hinton’un bu konuda özellikle vurgu yaptığı şey, denetim ve düzenlemenin eksikliğidir. Ayrıca söyleşi, teknoloji geliştikçe sorumlulukların yalnızca bilim insanlarına değil, siyasetçilere, şirketlere ve topluma da düştüğünü hatırlatıyor. Kötüye kullanım risklerinin bertaraf edilmesi, küresel düzeyde ortak politikaların hayata geçirilmesini gerektiriyor.
5. Umut ve Kaçınılmaz Gelecek
Her ne kadar ciddi uyarılar dile getirse de Hinton, yapay zekânın “durdurulamayacak kadar faydalı” olduğunu da kabul ediyor. Sağlık alanında kanser teşhisinden, ulaşımda güvenli sürüş sistemlerine; eğitimden günlük yaşamımıza kadar yapay zekâ sayısız kolaylık sunuyor. Hinton, bu faydaların görmezden gelinemeyeceğini, dolayısıyla yapay zekânın gelişiminin durdurulmasının imkânsız olduğunu vurguluyor. İzleyiciye verilen en önemli ders, risk ve fırsatların birlikte var olduğu gerçeği. Yapay zekâ, bir yandan insanlığın en büyük tehditlerinden birine dönüşme potansiyeli taşırken, diğer yandan refah seviyesini artıracak devrimsel çözümler de sunuyor. Burada mesele, teknolojiyi yasaklamak değil; onu doğru şekilde yönlendirmekten ibaret. Bu başlıkta Hinton, insanlığın geleceğine dair umutlu ama aynı zamanda temkinli bir bakış sunuyor. Hinton’un sözleri, bize bu yeni çağda hem bilim insanlarının hem de toplumların daha bilinçli hareket etmesi gerektiğini hatırlatıyor.
Toronto University-ECNS Congress (2024)
Üsküdar Üniversitesi’nin Yapay Zekâ Araştırmaları
Bu fırsatlar ve riskler göz önüne alındığında özellikle Sağlık Bilimleri alanındaki çalışmaları ile dikkat çeken Üsküdar Üniversitesi, yapay zekâ alanındaki küresel tartışmaları yakından izlerken sinirbilim odaklı araştırmalarını da kurduğu laboratuvarları, uygulama ve araştırma merkezleri ve projeleri ile geliştirerek sürdürüyor. Yeni kapitalin "Veri" olduğu günümüzde büyük verinin madenciliğine ve işlenip hasta yararına kullanılmasına ilişkin stratejiler geliştiren Üsküdar Üniversitesi kurucu Rektörü Prof Tarhan geliştirilmesine öncülük ettiği ve “BrAInp” patentleme ismi ile geliştirilen yapay zeka temelli NP Model’i 1998’den bu yana geliştirdiği psikiyatrik veri birikimiyle oluşturulan, EEG ve fMRI gibi nörogörüntüleme verilerinin yapay zekâ algoritmalarıyla analiz edildiği gelişmiş bir derin öğrenme modeli olarak tanımlamıştır. Yüksek öngörü performansı ile Np Istanbul Hastanesi'nde hasta ve hekim yararına ön tanı adımında kullanılan ve hızlı karar destek modeli olarak çalışan BrAInp, hali hazırda OKB, yeme bozukluğu, depresyonda TMU tedavi cevabı ve yüz duygu tanıma alt modelleri ile birçok psikiyatrik hastalığın ön tanı sınıflandırmasında (diagnostic), hastalık seyri takibinde (prognostic) ve hastanın gelecekte karşılaşabileceği muhtemel hastalıklar ile hastaların tedavi sonuçlarının öngörülmesinde (predictive) yüksek performans göstermektedir. Üsküdar Üniversitesi’nin uygulama ve araştırma merkezlerinde yürütülen bilimsel çalışmalar sonucu geliştirilen ve nörogörüntüleme verileri ile geliştirilen model (Connectom), genetik verilerin analizi (Genom) ve fenotip verileri (Fenom) ile birlikte çoklu veriler ile kararlı model oluşturarak akademik yayınlarla sınırlı kalan öngörü algoritmalarını sağlık sistemine entegre ederek, erken teşhis, kişiye özel tedavi ve etkin tedavi fırsatları sunacaktır.
Prof. Geoffrey Hinton, yapay zekâ ve özellikle derin öğrenme alanındaki çığır açıcı çalışmalarıyla bilinen bilim insanıdır. Toronto Üniversitesi’nde uzun yıllar süren akademik çalışmaları sırasında sinir ağları üzerine geliştirdiği teoriler, bugün kullandığımız yapay zekâ teknolojilerinin temelini oluşturmuştur. 2018’de Turing Ödülü’ne layık görülen Hinton, bu başarısıyla John Hopfield ile birlikte 2024 Nobel Fizik Ödülü'nü kazanarak alanının en önemli figürlerinden biri haline gelmiştir. “Yapay zekânın babası” unvanını taşımasının nedeni, beynin öğrenme biçimlerini yapay sistemlere uyarlama konusundaki ısrarı ve vizyonudur. Yapay sinir ağları üzerine yaptığı çalışmalar, veri madenciliği ve makine öğrenimi alanlarının yanı sıra konuşma tanıma, bilgisayarla görme ve dil işleme gibi çeşitli alanlarda çığır açıcı olmuştur. 1980'lerde, Rumelhart ve Williams ile birlikte geriye yayılım (backpropagation) algoritmasını geliştiren bilişsel psikolog olan Prof Hinton'un bu algoritması yapay sinir ağlarının eğitiminde büyük bir dönüşüm niteliğindedir ve günümüzde derin öğrenme modellerinin temelini oluşturmaktadır.