Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü, Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, insanlardaki değerlilik hissi ve benlik duygusuna dair değerlendirmelerde bulundu. Toplumsal ve kültürel yapımızda var olan “karşılıksız iyilik” ve “sessiz iyilik” kavramlarına değinen Tarhan, sessiz iyiliğin benlik gücünü artırdığını ifade etti.
TRT Radyo 1 programında önemli değerlendirmelerde bulunan Prof. Dr. Nevzat Tarhan, toplumsal ve kültürel yapımızda “karşılıksız iyilik” ve “sessiz iyilik” kavramları olduğunu söyledi. Tarhan; “Mesela yoldan geçen biriyle göz teması kurmak, göz göze geldiğinde selam vermek çok önemli değerlerdendir. Bu tür davranışlar, bizim inanç sistemimizde sadaka olarak kabul ediliyor. Bu gibi iyilikler yapıldığı zaman dünya daha yaşanılabilir bir yer haline geliyor. Rahibe Terasa’ya soruyorlar, ‘Dünya nasıl daha yaşanılır olur?’ diye. ‘Birebir iyilik yapmakla’ diyor. İnsan iyilik yaptığında seviniyor.” diye konuştu.
“Alan değil, veren taraf daha mutlu oluyor”
İyilikle ilgili yapılan deneylerden söz eden Tarhan; “Mutluluk Puanlama Testi bunlardan biri. Bir denek grubuna 25 dolar veriyorlar. ‘Bu 25 doları alıp sadece kendin için harca. Bir gün sonra gel hissettiklerini yaz’ denilerek bir test uyguluyorlar. Aynı gruba, aynı kişilere 25 dolar verip ‘Bunu sadece başkalarına harca’ diyorlar. Ama testin bir şartı var; bu kişiler hiç tanımadığın kişiler olacak. Sonra bu kişilerden ne hissettiklerini ölçmek için test doldurmaları isteniyor. Bu testin sonucuna göre, parayı bir başkasına veren kişiler daha çok mutlu oluyor. Yani alan değil, veren aslında mutlu oluyor. Vermek beyinde mutlulukla alakalı alanları aktive ediyor. Minnettarlık, şükretmek duygusu da aynı şeyi yapıyor. Mesela şükrediyorsun. Bu şükür nedir? Aslında yaratıcının bizim şükrümüze ihtiyacı yok. Biz sadece ona karşı minnet duygumuzu, şükran duygumuzu ifade ediyoruz. Böyle olunca o duygu bize iyi geliyor. Bizim için faydalıdır. Küçük şeylerden mutlu olmayı başarmak gibi bir motto vardır. Yaşam felsefesinde mutlulukta kullanılan sıradan, küçük şeylerden mutlu olabilmek bunun yöntemlerinden birisidir. Çok güzel bir söz vardır: ‘Uzaya gittik fakat kardeşle yaşamayı unuttuk.’ Maalesef yaşam felsefemiz değişti.” ifadelerinde bulundu.
“Otantik mutluluk, eşittir huzurdur”
İnsanlığın şu anda amacının ve doğasının değiştiğini, haz peşinde koşmak olduğunu dile getiren Tarhan; “Halbuki haz ilkesi, somut zevklerle ilgilidir. Mutluluk duygusu ayrıdır, huzur duygusu ayrıdır. Mesela karnın doyar, mutlu olursun ama açlık olunca yine geçer o. Ama huzur olduğu zaman kişi her şartta mutlu olabilir. Otantik mutluluk eşittir huzurdur. Otantik mutluluk, saf halis mutluluk yani zindanda da mutlu olmayı başarabilmek, sarayda da mutlu olmayı başarabilmek, her ortamda başarabilmek gereklidir. Bunun için bunun yöntemlerinden birisi de iyilik cömerdi olmaktır.” dedi.
“Benlik egodan farklıdır”
“Ben, kişinin diğer insanlardan ayrı bir birey olduğunu fark etmesi demektir.” diyen Tarhan sözlerini şöyle sürdürdü: “Kişinin ‘Ben ayrı bir bireyim’ demesidir. Benlik egodan farklıdır. Hem bilinçli eylemlerimizi kapsar hem bilinçsiz eylemlerimizin hepsini kapsar. Kişi, kendisinin diğer insanlardan farklı olduğunu bilir. İnsan dışındaki diğer canlılarda benlik duygusu yoktur. Sadece somut bir ben vardır. İnsanda da bir somut ben var, bir soyut ben var. Somut ben, diğer canlılarda ortak yemek, içmek ve üremek gibi temel fizyolojik fonksiyonlarımızla ilgilidir. Hayvanlarda somut bende karnını doyurur, bir aslan 15 saat uyur, iki-üç saat avlanır, iki-üç saat çocuklarıyla ilgilenir. Geri kalanında uyur. Hayatı budur ama insan farklıdır. İnsanın yemek için harcayacağı zaman bir iki saati geçmez genelde. İnsanda soyut hedefler, amaçlar vardır. Yani insan beni farklıdır. Sadece somut hedefler yok, soyut hedefler de vardır. İnsanda soyut ben var. İnsanın bu soyut beninin farkına varması önemlidir.”
“Benlik değerinin düşmesi, depresyonun ana belirtilerindendir”
İnsanda bir benlik değeri olduğunu vurgulayan Tarhan; “Kişinin sosyal benliği, ideal benliği, gerçek benliği… Bu üçü arasındaki benlik değerinin, bu üç noktanın birbirine yakın olması gereklidir. Kişinin benlik değeri, benlik algısı düşükse, kendini olduğundan daha değersiz, önemsiz, işe yaramaz gibi hissediyorsa benlik değeri düşüktür. ‘Ben işe yaramam, ben değersizim, kimse beni sevmiyor, yaşamak boş, anlamsız, ölmek daha iyi’ gibi düşünceler, depresyon durumunda oluyor. Benlik değerinin düşmesi, depresyonun ana belirtilerinden birisidir. Kişinin kendini gerçek benliğinden daha belirsiz görmesidir. Kişi kendini değersiz görüyor mesela kendi benliğini değersiz gören biri, yolda giderken kendine selam vermediği zaman ‘Kimse beni selama bile layık görmüyor’ diye düşünür. O nedenle benlik değeri düşük insanlar diğer insanların beş misli takdir, övgü, onay duygusuyla beslenirler. Onların sevgi doyumsuzu olmaları, hep övgü beklemeleri aslında benlik değerinin düşük olması nedeniyledir.” ifadelerinde bulundu.
“Benlik değeri yüksek kişiler, kendisiyle barışıktır”
Kendisiyle barışık olan bir kişinin gerçek beniyle, benlik değeri ve ideal beninin birbirine yakın olduğunu kaydeden Tarhan; “Böyle kişiler kendi içinde barışık olduğu için biri ona sövse de eleştirse de etkilenmez. Ancak benlik değeri düşük bir kimse, bir kimse tarafından övüldüğü zaman önce ona inanmaz, test eder. ‘Sana öyle geliyor, ben işe yaramazın biriyim’ der. İyi niyetli kişiler, olumlu yanlarını vurgulayarak onun benlik değerini ortaya çıkartırlar. Terapilerde de onu yapmaya çalışıyoruz. Kişilik testleriyle kişiyi analiz ediyoruz, güçlü yönleri, zayıf yönleri, psikolojik savunmaları, ego gücü, psikolojik kaynakları, psikolojik dinamiklerine bakıyoruz. Kişinin gerçek benini anlamaya çalışıyoruz. O kişinin algıladığı beni anlamaya çalışıyoruz. Ondan sonra ideal beni nedir, algıladığı ben nedir, ona bakıyoruz. Bu benler arasındaki kopukluk düzeldiği zaman kişi kendisini iç keşif yolculuğunda kendini tanıma sürecini yapıyor demektir. Bu iç keşif yolculuğu okyanusun derinliklerinde hazine aramak gibidir. Uzayda Mars’a gitmek gibidir. İç keşif yolculuğu hiç kolay değildir. Bunun için bir çaba gerekiyor, emek gerekiyor, derin tefekkür gerekiyor. Kişide bunlar varsa iç keşif yolculuğu yapar.” diye konuştu.
“Yunus Emre, ben yolculuğunu harika bir şekilde yapmıştır”
Bu senenin Yunus Emre Yılı olarak ilan edildiğini hatırlatan Tarhan; “Yunus Emre, o ben yolculuğunu harika bir şekilde yapmıştır. Yunus, ‘Bir ben var benden içerü’ derken aslında kendini tanıma, insanın hayattaki benliğini tanımayı kastetmiştir. Buna self, kendilik kavramı deniyor. Bu, benden farklıdır. Kişinin sadece kendisini değil de ilişkilerini de içine alacak bir kavramdır. Mesela kişinin varoluşla ilişkisi, yaratılışla ilişkisi, sosyal ilişkileri, mesleki ilişkileri bütün bu ilişkilerdeki örüntüleri nelerdir? Hangi kişilik kalıplarıyla hareket ediyor? O ‘Ete kemiğe büründüm Yunus diye göründüm’ diyor. Aslında demek ki et, kemik bir somut. Bir de ‘Yunus diye ayrı bir ben var’ diyor. Kendini keşfetmeye ilk oradan başlıyor. ‘İnsan iki kere doğar. Birisi anne karnından doğar, birisi hakikati bulduğu zaman doğar’ diyor. Yunus Emre, insanı bu şekilde yolculuğa çıkarıyor. Yine Yunus’un güzel bir sözü var. ‘Ben aradan çıktım, yaradan geldi’ diyor. Benliğinin o arada aracı olduğunu anlatmak istiyor. Bunu diyebilmek çileli bir iç seyahatten çıktığını gösteriyor. Onun için iç seyahate çıkıyorlar. ‘İlim, ilim bilmektir. İlim kendini bilmektir’ derken burada Yunus Emre, ben kavramında kendini keşfediyor. Böyle olunca da kendini yaratıcının muhatabı gibi gördüğü için değersizlik duygusuna ihtiyacı kalmıyor ki. Dünyadaki her şey ehemmiyetsiz oluyor onun için. Evreni yaratanı bulmak, onunla kalbi bağı bulan kimseye işkence tesir etmez. Hiçbir şey tesir etmez. Onun ruhu yücelmiştir. Bedeni yerlerdedir ama ruhu yücelmiştir.” ifadelerinde bulundu.
Gönlü hür olan insan acı çekmez
Konuşmasına Mesnevi Terapi kitabında incelediği konular ile devam eden Tarhan; “Dervişin biri akıl hastanesine gidiyor. Bakıyor ki eli kolu, ayakları bağlı biri şarkı, türkü söylüyor. ‘Senin elin ayağın bağlı, böyle işkencede gibisin ama nasıl şarkı, türkü söylüyorsun?’ diye soruyor. Oradaki akıl hastası gülüyor. ‘Benim elim ayağım bağlı, gönlüm bağlı değil ki’ diyor. Mevlana aslında oradan ders çıkarmış. Önemli olan insanın gönlünün huzurlu olmasıdır. Gönlü hür olan bir insan acı çekmez. Çünkü o artık kendini aşmış kimsedir. Benlik değerini bilen bir kimse, gerçek hayattaki varoluş benliğini bilen bir kişi en kötü şartta bile ümitsizliğe düşmez. Benlik değerinin en büyük düşmanı, ümitsizlik ve karamsarlıkla birleşirse benlik değeri, kişinin özgüveni gidiyor. Böyle durumlarda yaşamın anlamı yok diyor. Neden yaşayayım ki diyor. Bu şekilde on sene sonra yaşayıp yine öleceksem şimdiden öleyim kurtulsun diyor.” dedi.
“İnsan, soyut değerler açısından çok çeşitli”
“İyi insan olmak, bizim varoluşumuzun kirasıdır.” diyen Tarhan; “Varoluşumuz için iyi insan olmak hep erdemdir, fazilettir ama erdem faziletten çok daha önemlidir. Şu dünyada yaşıyoruz sonsuzdan gelmiş, sonsuza gidiyoruz. Ve burada belli bir sınavdan geçiyoruz. Yolcuyuz burada. Bu yolculukta biz, diğer canlılar da bu dünyaya geliyor gidiyorlar. Canlılarda ben duygusunun maddesel boyutu çok çeşitlidir. Böceklere bakarsak 40 çeşit göz var, 40 çeşit bacak var. Ama insana bakıyorsun, fiziksel olarak bütün insanlar hemen hemen aynı. Fakat ruhsal olarak bakıyorsun insanlara hiç birisi birbirine benzemiyor. Kişilikleri benzemiyor. Soyut değerler açısından insan çok çeşitli. Kemale de ermiş olabilirsin veya Neron gibi, Hitler gibi zalim de olabilirsin. İnsan öyle ki iki uç arasında değişebiliyor. Ve verdiği kararlarla seçimlerle oluyor bu. İnsan kendi özgür iradesiyle bunları seçiyor.” diyerek sözlerini sürdürdü.
“Varoluşun gerçek manasını bilen bir kimse ümidini kaybetmez”
İnsanı, beni dışında insan yapan ikinci kavramın özgür irade olduğunu belirten Tarhan; “İnsanda yaratıcıya kafa tutma özgürlüğü de var. Onu da vermiş insana. Kendisine hayır deme özgürlüğü vermiş yaratan. Bunu da düşünmek gerekir. Böyle durumlarda kendini değersiz hisseden insan, varoluşla ilgili nispetini bozuyor, münasebetini bozuyor, ilişkisini bozuyor. Varoluşun gerçek manasını bilen bir kimse her ortamda, her halükarda ümidini kaybetmez. Hatta bunun bir örneği vardır. Güney Afrika’nın lideri Mandela 10 seneden fazla hapiste yatıyor. Hapisteyken yanındaki koğuşta da Hintli bir Müslüman varmış. Mandela demiş ki ‘Ben artık mücadeleden vazgeçtim, hiç ümidim yok kurtulmaya’ demiş. Hintli Müslüman diyor ki, ‘Sakın böyle deme. Bizim kutsal kitabımız var. Orada Allah’ın rahmetinden ümit kesmek, büyük günah olarak kabul ediliyor. Eğer Allah’a bir insan inanıyorsa her şeyin bir anlamı var, hikmeti var. Ümitsizliğe düşmek bize yasak’ diyor. Bu sözler Mandela’ya moral oluyor.” diye konuştu.
“Kendini değersiz hisseden kişi hayatta olmanın anlamı olmadığını düşünebiliyor”
İnsanın sahip olduğu nimetleri ve değerleri görmeyip hep olumsuza odaklandığı zaman kendine karşı da haksızlık yapmış olduğunu ifade eden Tarhan; “Kendini değersiz hisseden kişi hayatta olmanın anlamı olmadığını düşünebiliyor. Kişinin hayatta sahip olduğu geçici şeylere abartılı değer vermesi de zaman zaman çok yıpratıcı olabiliyor. Kaybolan, kayıp giden ölümcül, ölümlü şeylere kalıcıymış, ölümlü değil gibi değer verdiğin zaman acı çekersin. Kontrol edemediğin şeye sana ait gibi davranırsan, bu dünyada misafir olduğunu unutup ev sahibi gibi kalmaya çalışırsan ölümle ilgili konularla karşılaştığında entelektüel bunalım yaşarsın. Şu anda entel bunalım arttı. Kendini değersiz görüyor. Onun için burada yaşam felsefesi çok önemli. Özümüze dönmemiz lazım, kendi iç yolculuğumuzu, iç muhasebemizi ve neden var olduğumuzu düşünmemiz lazım. Kendimize haksızlık yapmayalım. Bir kere insan olduğumuz için şanslıyız. Onun için kendisini değersiz algılayan kimse kendisine karanlık gözlükle, sisli gözlükle bakıyor demektir. O kişi muhakkak bakış açısını değiştirsin. Kendine yeni anlam yüklesin. Doğru anlam yüklesin. Benliğine anlam yüklerse değerli olduğu, olumlu olduğu yönlerin farkına varır.“ diyerek konuşmasını noktaladı.
Okunma : 2066
ÜHA