Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Vicdanı yöneten şey kişinin niyetidir”

11 - Sürdürülebilir Şehirler ve Topluluklar12 - Sorumlu Üretim ve Tüketim16 - Barış Adalet ve Güçlü Kurumlar17 - Amaçlar İçin Ortaklıklar3 - Sağlıklı ve Kaliteli Yaşam

Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Diyanet Radyo’da Reyhan Sevinç ile Misafirimiz Var programının konuğu oldu. “Manevi Danışmanlık ve Önemi” konusuna ilişkin değerlendirmelerde bulunan Tarhan, insanın bir amacının olduğunu unutmadan yaşaması gerektiğini belirtti. İnsanın doğası gereği anlam arayışı içinde olduğunu söyleyen Tarhan, akla en uygun inancın tevhit inancı olduğunu dile getirdi. Tarhan, kişinin niyetinin vicdanını yönettiğinin de altını çizdi. 

“Varoluşun anlamını düşünerek yaşamaya çalışıyorum”

İnsanın bir amacının olduğunu unutmadan yaşaması gerektiğini belirten Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan; “Hazreti Mevlana’nın dediği gibi dünyada yaşamıyoruz dünyadan geçiyoruz. Hayat bir şekilde akıp gidiyor. Bu çağda ise hayat önceki yüzyıllara göre çok daha farklı ve hızlı geçiyor. Çünkü gece gündüz kavramı kayboldu. Eskiden bir insan köyünde babası işini yaparken, komşusunun kızıyla evlenirken, elektrikler kesilince erkenden yatarken şimdi geceyle gündüz birbirine karıştı. Hızlı bir yaşam söz konusu. İnsanların beklenti seviyesi arttı, stres seviyesi de yükseldi. Böyle bir dönemde insanlar dünyacılaştı, sekülerleşti ve benmerkezci hale geldi. Bu da günlük yaşantımıza yansıyor. Bir psikiyatrist olarak biz de bununla ilgili olgulara daha sık rastlıyoruz. Dünyanın bu yöndeki gidişatını tahmin etmek açısından da bu önemli bir durum. Kendi açımdan ise ben varoluşun anlamını düşünerek yaşamaya çalışıyorum. İnsan, varoluşunu sorgulayarak ve hayatın bir amacı olduğunu unutmadan yaşarsa, sağlam bir inanç dünyası ve iyi bir değerler sistemi varsa, bu çağın ölçütleri içinde ya da çağın getirdikleriyle yeni bir gelenek oluşturarak gününü değerlendirmeye çalışır. Gücümüzün yettiği şeyler var, yetmediği şeyler var. Gücümüzün yetmediği durumlarda da elimizle düzeltemiyorsak, dilimizle düzeltmeye çalışıyoruz en azından söylemeye gayret ediyoruz. Fuzuli’nin dediği gibi ‘Söylesem faydası yok, söylemesem gönül razı değil.’ İşte böyle durumlarla karşılaşıyoruz. Hayat böyle akıp gidiyor.” diyerek sözlerine başladı. 

“Maddi organlar gibi manevi organlarımız da var”

İnsanda iyiyle kötü arasında seçim yapma özgürlüğünün bulunduğunu söyleyen Tarhan; “İnsanın maddi organları var. Merkezi sinir sistemi, kalp ve dolaşım sistemi, solunum sistemi, bağışıklık sistemi, sindirim sistemi, boşaltım sistemi gibi 6 temel sistemimiz mevcut. Aynı şekilde maddi organlar gibi manevi organlarımız da var. Psikiyatri, özellikle beyin bilimleri anlaşılmaya başladıktan sonra önemli bir aşamaya geldi. Beyindeki mutluluk kimyasalları, hormonlar bunların ne zaman daha fazla salgılandığı ne zaman azaldığı gibi konular kanıta dayalı şekilde, beyin fonksiyonları ölçülerek araştırılmaya başlandı. Bu gelişmeler insan ruhunun uzay ve zaman dışında bir parçası olması gerektiği fikrini de beraberinde getirdi. Diğer canlılarla karşılaştırdığımızda da bunu görüyoruz. Bitkiler canlıdır hayvanlarda ise bir ruh bulunur ama bu ruh değişkendir. Ruhani varlıklar arasında ise bilinç vardır ama akıl yoktur. Mesela şeytanda bilinç vardır, meleklerde de öyle ama akıl yoktur. İnsanda ise hem bilinç hem de akıl vardır. En önemlisi akılda iyiyle kötü arasında seçim yapma özgürlüğü bulunur. İnsan bunu yapabilen tek varlıktır. Beynimizin ön bölgesi yani frontal lob, beynin kaptan köşkü gibidir. Hemen arkasında yer alan ön singulat korteks ise duyguların düzenlendiği yerdir. İşte bu yönüyle insan, yemek, içmek, üremek ve barınmak gibi temel ihtiyaçlar dışında başka canlılarla özdeş değildir. Çünkü insan farklıdır. İnsanda iyiyle kötüyü ayırt etme ve birini seçme özgürlüğü vardır.” ifadelerini kullandı. 

“Vicdanı yöneten şey kişinin niyetidir”

Kalple nefs arasında denge kurulabileceğini belirten Tarhan; “Dünyada yaklaşık 4 bin 300 tane din var. Bunlar içinde akla en yakın olanı tevhit inancı. Akılla tevhit bulunabiliyor. Bu bilgiyi verebilmek için belki de önce bazı şeyleri anlamak gerekiyor. Mesela 50 ya da 100 yıl önce akılla Allah’ı bulmak çok daha zordu. Şimdi elimizdeki veri tabanları ve nörobilimin katkısıyla insanın anlam arayışına dair diğer canlılardan farklı olduğu anlaşılmaya başlandı. Daha önce de söylediğimiz gibi insanın manevi organları var. Bu manevi organların en merkezinde vicdan bulunuyor. Diğer canlılarda böyle bir vicdan yok. Vicdanın tam ortasında da niyet yer alıyor. Yani vicdanı yöneten şey kişinin niyetidir. Bu manevi organların bir tarafında nefs yer alır. Nefs hemen isteyen, doyumsuz, sorumsuz, sınırsız bir parçadır. Bir de kalp var. Kalp ise insanın iyi, doğru ve güzel şeyler yaptığında haz aldığı yerdir. Burada bir ölçü olması gerekir. İnsan nefsine mi uyacak, kalbine mi? Bu ölçüyü de akıl verir. Ruh ise bizim Allah ile bağlantı kurduğumuz parçamızdır. Bir yelkenli gemi hayal edin. Bu geminin motoru kalptir. Enerjisini veren rüzgar ise ruhtur. Kaptan köşkü ise akıldır ama kalbin görünmeyen bir komutanlığı vardır. Kalp, aslında ruhumuzun en önemli parçasıdır. Vicdanla birlikte yaratıcıyla kurulan bağın merkezidir. Zaten bu yüzden kalpler Allah’ın emrindedir. Biz aklımızla nefsimizi kontrol edebiliriz. Kalbimizle nefsimiz arasında bir denge kurma becerisi geliştirebiliriz. Bu nedenle ruh, insanı insan yapan en önemli manevi organımızdır.” şeklinde konuştu. 

“Yaşanan her olumsuz olayın tehdit yönü olduğu gibi fırsat yönü de vardır”

Hayat olaylarının tehdit yönünde değil fırsat yönüne odaklanılması gerektiğini belirten Tarhan; “Bahar fırtınasında yağmurlar yağar, seller basar, ağaçlar devrilir, dallar kırılır ama ardından bütün çiçekler açar, bereket gelir. Yani bu süreç acı vericidir. Ancak biz acıdan şikayet etmek yerine bu acıya karşı nasıl bir duruş sergileyeceğimize odaklanmalıyız. Bu acıyı bir fırsata dönüştürmeye çalışmalıyız. Yaşanan her olumsuz olayın tehdit yönü olduğu gibi fırsat yönü de vardır. Kader insanlara zulmetmek için yaşatmaz bunları. Aslında bize ‘Artık eski çağın anlayışında kalmayın.’ diyor. Yani anakronik olmayın. Anakronizm, 200 yıl önceki Mevlana’nın, İmam-ı Gazali’nin zamanındaki doğruları alıp, bugüne olduğu gibi taşımak. Oysa bizim yapmamız gereken İmam-ı Gazali’yi, İmam-ı Rabbani’yi, Hazreti Mevlana’yı bugüne getirip onların hakikatlerini bugünün diliyle anlatmak olmalı. Eğer bunu yapamazsak karamsarlığa kapılırız. Her günü daha da kötüleşiyor zannederiz. Halbuki durum böyle değil. Yaşadığımız bu sancılar yeni bir doğuşun habercisidir.” dedi. 

“İnsan doğası gereği anlam arayışı içindedir”

Dindar insanların psikolojik iyi oluşlarının yüksek olduğuna dikkat çeken Tarhan; “Manevi danışmanlık artık psikiyatrinin ilgi alanına girdi. Çünkü bunun sonuçları gözle görülür biçimde ortaya çıkmaya başladı. Örneğin, dindar insanlarda intihar eğiliminin azaldığı görüldü. Aynı zamanda psikolojik iyi oluş yani wellbeing dindar bireylerde daha yüksek seviyelerde ölçülüyor. Birçok psikiyatrik hastalığın da bu kişilerde daha az rastlandığı tespit edildi. Mesela bir hasta ameliyata girerken dudakları kıpır kıpır dua ediyorsa, o ameliyat genelde daha iyi geçiyor. Kişi ‘Acaba ameliyathane soğuk mu olacak? Komplikasyon çıkar mı?’ gibi korkularla içeri girerse komplikasyon ihtimali artıyor. İnsan doğası gereği anlam arayışı içindedir. Hayatın ve varoluşun anlamını sorgulayabilen bir varlıktır. Dindar bir insanda bu sorgulamanın doğurduğu belirsizlik daha az olur. Çünkü inanç ona bir çerçeve verir.” ifadelerini kullandı. 

“Ümit duygusunu canlı tutmak çok önemli”

Mahkumların psikolojik dayanıklılıklarını artırma yollarından bahseden Tarhan; “Onlara verilebilecek en önemli mesaj ümit duygularını yüksek tutmalarını sağlamaktır. Ümit duygusunu canlı tutmak çok önemli. Burada sabır da çok kıymetli bir kavram. Sabır iki şekilde olur. Birincisi, kötülüklere sabretmek buna negatif sabır diyoruz. İkincisi ise bir hedefe yürürken karşılaşılan zorluklara karşı direnç göstermek buna da pozitif sabır diyoruz. Üçüncüsü şükran duygusu. Minnettarlık hissi, insanın iç dünyasını güçlendiriyor. Dördüncüsü ise dini pratikler. Özellikle de dua. Kişi dua ettiğinde ‘Yalnız değilim. Beni duyan, bilen biri var. Kalbimden geçenleri bilen, düşündüklerimi gören biri var.’ diyor. Bu his yalnızlık duygusunu azaltıyor. O nedenle dua, cezaevindekilerin en çok ihtiyaç duyduğu değer alanıdır. Yani bu dört şey ‘Ümit, sabır, şükür ve dua’ birlikte hayata geçirilebilirse mahkumların psikolojik dayanıklılıkları büyük ölçüde artar.” şeklinde konuştu. 

“Maneviyat, hayata ve yaptığın işe anlam katmaktır”

‘Maneviyat’ kelimesinin kendisinde neler çağrıştırdığını anlatan Tarhan; “Maneviyatın kelime karşılığı manevidir. Aslında bu anlamsal demektir. Örneğin elimizde bir kalem olduğunu düşünelim. Bu kalemin bir maddi yönü vardır bir de anlam yönü. Eğer anlam yönü olmazsa kalem isterse pırlantalarla kaplı olsun bir şey ifade etmez. Onun anlam yönü yazmaktır, yazma işlevi onun manevi boyutudur. Ben maneviyatı bu anlamda ele alıyorum. Ancak bizde genellikle maneviyat yanlış bir şekilde sadece dini anlamda algılanıyor. Bu doğru değil. Maneviyat, hayata ve yaptığın işe anlam katmaktır. Ben maneviyatı bu gözle değerlendiriyorum.” dedi.

“Bilgelik, bilgiye anlam yükleyip hayata değer katmaktır”

‘Bilge’ kelimesinin kendisinde neler çağrıştırdığını anlatan Tarhan; “Bilgelik, bizim dilimizde hikmet olarak karşılık bulur. Şimdi ilim var irfan var bir de hikmet var. Hikmet işte bu noktada devreye giriyor. Mesela Ayasofya... Fatih, Ayasofya’nın adını değiştirmemiştir. Çünkü ‘Aya’ yüksek demektir, ‘Sofya’ ise hikmet yani bilgelik anlamına gelir. Yani Ayasofya aslında ‘Yüksek Hikmet Camii’dir. Sokrates’ten bu yana gelen bir anlayış var. Sokrates, insanın varoluş sebebinin erdemler olduğunu söylemiştir. Bilgelik, bilgiye anlam yükleyip hayata değer katmaktır.” şeklinde konuştu.

“En büyük manevi rehber, Allah’ın Resulüdür”

‘Rehber’ kelimesinin kendisinde neler çağrıştırdığını anlatan Tarhan; “İnsanın hayatındaki en büyük rehberi anne babasıdır. Daha sonra rehberlik edenler öğretmenleridir. İnsan beyni rehbersiz yaşamaya göre programlanmamıştır. Kesinlikle bir referans noktasına, bilgi aldığı, dayandığı bir şeye ihtiyaç duyar. İnsan çocuklarına rehberlik ederken bir kılavuz kaptan gibi olmalıdır. Çünkü biz görüyoruz ki anneler ve babalar çocuklarını hayatın dümenine geçiriyorlar. Kendi egomuzu kutsallaştırmamalıyız. Bu yüzden en büyük manevi rehber, Allah’ın Resulüdür, Peygamber Efendimiz Aleyhisselatü Vesselam’dır.” dedi.

Son olarak Diyanet Radyo dinleyenlerine seslenen Tarhan; “Güzel gören güzel düşünür. Güzel düşünen hayatından zevk alır.” diyerek sözlerini sonlandırdı. 
 

Paylaş
Oluşturulma Tarihi19 Mayıs 2025