TARHAN Ailesinin Soy Ağacı

Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Obsesyon davetsiz misafir gibidir”

Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Medipol Üniversitesi tıp fakültesi öğrencileriyle bir araya geldi. Çevrimiçi gerçekleştirilen söyleşide Tarhan, Obsesif Kompulsif Bozukluk (OKB) konusuna ilişkin dikkat çeken değerlendirmelerde bulundu. Obsesyonun davetsiz bir misafir gibi olduğunu belirten Tarhan bu kişilerin mükemmeliyetçi ve ayrıntıcı olduklarına dikkat çekti. Anksiyetenin OKB’ye eşlik eden en önemli semptom olduğunu belirten Tarhan, yaygın anksiyete bozukluğu yaşayan kişilerin düşünce yönetimi yapamadıkları için OKB hastalığına yatkın hale gelebildiklerini ifade etti. 

Prof. Dr. Nevzat Tarhan tıp fakültesi öğrencileriyle bir araya geldi…

Tıp Fakültesi ve Avrupa Entegrasyonu ve Tıp Kulübünün düzenlediği söyleşide obsesif kişilerin mükemmeliyetçi ve ayrıntıcı olduklarını söyleyen Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, hastalıkla ilgili çarpıcı değerlendirmelerde bulundu. Tarhan, “Bu kişiler hem kendisiyle ilgili hem de hayatla ilgili beklenti seviyesi yüksek olan kişilerdir. Mükemmeliyetçiliğin dozunu kaçırıyorlar. Obsesyonların oluşması halk arasında vesvese denilen, vesvese olarak geçen bir durum olarak görülüyor. Obsesyon davetsiz misafir gibidir. Davetsiz misafir kapıyı çalsa hiç tanımadığın davetsiz birisi gelir. Hatta zarar verir sana, gerçekçi olmayan bir şeyler. O halde obsesyonu evimize almamamız gerekiyor. Aldığımız an artık onunla ilgilenmek zorundayız. İlgilendiğin zaman da büyüyor, istediği de o zaten. O nedenle bu obsesyon, vesvese akla ilk geldiği zaman ona karşı duruşumuzu ona olan davranışımızı sağlıyor. Bu da nörobiyolojik mekanizma ile ilgili…” ifadelerini kullandı. 

“Hedefe yönelik ayrıntı başarıyı yakalatır”

Konuşmasında hedefe yönelik ayrıntının kişiyi başarıya götürdüğüne dikkat çeken Tarhan; “Başarı ayrıntıda şeytan da ayrıntıda. Peki bu nasıl oluyor? Akademik başarı konferansı verenler başarı ayrıntıda diyor. Bir taraftan obsesif kişilere bakıyorsun şeytan da ayrıntıda diyor. Aslında buradaki püf nokta amaca yönelik ayrıntı olursa, hayatında bir hedefi vardır. Hedefe yönelik ayrıntı olursa o ayrıntı başarıyı yakalatır. Kimsenin bilemediğini görür. Bir bilgiye ulaşır ve o başarıya götürür. Onun için düşünceyi yönetirken amaca yönelik olması çok önemli. Hayatında önemli öncelik sıralaması olan kişiler obsesyona kolay kolay yakalanmazlar. Yakalansalar bile yönetirler, obsesif olsalar bile. Mükemmeliyetçi kişilerin başarılı olabilmeleri ancak o önem piramitlerinin doğru olmasıyla çok yakından ilgilidir.” şeklinde konuştu. 

“Saçma olduğunu biliyor ama bir türlü düzeltemiyorlar…”

Obsesif kompulsif kişilik bozukluğu olan kişilerin bunu normal kabul edip karşıt görüşleri reddettiklerine dikkat çeken Prof. Dr. Tarhan; “Obsesif kompulsif kişilik bozukluğu olan kişiler obsesyonlarının farkındadır fakat karşıt görüşlere inanmazlar. Bu bir hastalık dediğiniz zaman kabul etmezler. İnanmaz ama saatlerce banyoda kalırlar. Saatlerce el yıkarlar. Sanki bunu normal kabul ederler. Bu obsesif kompulsif kişilik haline geliyor. Kendileri bir denge kurmuşlardır. Fakat bu obsesif kompulsif kişilik bozukluğu haline geldiği zaman artık kişi bunun saçma olduğunu biliyor ama bunu bir türlü düzeltemiyor. Yani bu gerçekten zor bir rahatsızlık. Özellikle de bu temizlik obsesyoneli, bulaşma obsesyoneli, saldırganlık obsesyoneli, sayma obsesyoneli vardır. Devamlı plakaları sayar, kaldırım taşlarını sayar, duvarları sayar. Onları saymaktan başka iş yapamaz hale gelirler adeta.” dedi. 

Helikopter anneden drone anneye…

Ebeveynlerin aşırı kontrolcülüğüne de dikkat çeken Tarhan, bu durumun çocukta hata yapma korkusu oluşturduğunu söyledi. Tarhan; “Obsesif kompulsif bozukluğu, çocukluk çağı travma ölçeğinde uyguluyoruz. Çocukluk çağı travma ölçeğinde fiziksel istismar, fiziksel ihmal, duygusal istismar, duygusal ihmal ve cinsel istismar vardı. Son zamanlarda aşırı kontrolcülük de eklendi. Aşırı korumacı anne babaların çocukları aşırı korumacı kontrolcü oldu. Her şeyi anne yaptığı için çocukta hata yapmak korkusu gelişiyor. Çocuğun ne yediğine ne içtiğine karışıyor. Eskiden helikopter anne diyorduk şimdi drone anne diyoruz. Anne aşırı kontrolcüdür. Çocuğun rüyasını bile merak eder.” ifadelerini kullandı.  

“Stresi yönetebilen kişi hastalıkların çoğunu yönetiyor”

OKB’nin tekrar nüksetmemesi için stresi yönetmenin çok önemli olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Tarhan; “Stres altında bazı insanlar bağımlılığa yöneliyor, bazıları OKB oluyor, bazılarının midesi bozuluyor, bazıların cildinde reaksiyon oluyor. Bu tamamen genetik zeminle ilgili. Onun için stresi yönetebilen kişi hastalıkların çoğunu yönetiyor. OKB’nin tekrar nüksetmemesi için stresi yönetmek çok önemli. Stres gruplarını böyle belirliyorlar. Obsesif kompulsif bozukluk, gerçekten zor bir hastalık ama tedavide başarılı olduğumuz bir hastalık. Üç ayaklı tedavi uyguluyoruz. Doktorun, hastanın ve yakınlarının yapacağı görevler. Yakınlar da farkında olmadan hastalığı besliyor. Kişi kendi kendine hastalığı felaketleştirirse hastalık onda daha çok artıyor. Bu nedenle OKB’de düşünce yönetimi esas.” şeklinde konuştu. 

“Ahlaki normların olmaması kişilik bozukluklarına götürüyor”

Ahlaki normların yerinde, zamanında ve dozunda olması gerektiğine vurgu yapan Tarhan; “Yeni kuşaklar daha özgürlükçü olduğu için obsesyona rahatlıkla itiraz edip sorguladıkları için obsesyonla mücadele etmesi daha kolay oluyor. Yani kendilerine aşırı baskı yaptıkları zaman bu obsesyon ona yapışıyor. Bütün hastalık haline geliyor. Aşırı serbest bırakıldığı zaman da bu sefer sosyal yıkım ortaya çıkıyor. Bu nedenle doz önemli. Ahlaki normlarda kişinin kendine işkence etme tarzındaki normlar kişiye zarar veriyor. Normsuz olması, ahlaki normların olmaması da kişilik bozukluklarına götürüyor. Başka bağımlılıklara, çeşitli madde kullanımlarına götürüyor. Bunun için ahlaki normların yerinde, zamanında ve dozunda olması gerekiyor. Çünkü insanın aşırı kurallı yaşaması, fazla sıkı oluyor. Fazla gevşek olduğu zaman da kişilik bozuklarına götürüyor.” dedi. 

“Arzu ve dürtülerini kontrol ettiğinde özgür olursun” 

Asıl özgürlüğün arzu ve dürtülerden özgür olabilmek olduğunu söyleyen Tarhan; “Ahlaki normlar güzel ama bunu yerinde, zamanında ve dozunda uygulayabilmek için sosyal ve duygusal beceri gerekli. Bunu öğrenmek gerekiyor. Asıl özgürlük, ‘Zincirleri kır, duvarları yık, arzuları serbest bırak.’ değildir. Asıl özgürlük arzuları serbest bırakmaktır. Asıl özgürlük arzu ve dürtülerden özgür olabilmektir. Arzu ve dürtülerini kontrol ettiğinde özgür olursun.  Kısa vadeli mutluluğu düşünen kimse zevk tuzaklarına düşebiliyor. Orta ve uzun vadeli mutluluğu düşünen kimse zevk tuzaklarına düşmemeyi başarabiliyor. Yani kişi arzularını kontrol edebiliyor.” ifadelerini kullandı. 

Anksiyete, OKB’ye eşlik eden en önemli semptom…

Anksiyetenin OKB üzerindeki etkilerinden bahseden Tarhan; “Anksiyete, OKB’ye eşlik eden en önemli semptomdur. Yaygın anksiyete bozukluğu olan kişiler düşünce yönetimi yapamadıkları için daha kolay OKB hastalığına yatkın hale geliyorlar. Onun için kişi rahatlıkla düşüncelerini yönetemiyor. Yönetemedikleri için yaygın anksiyete bozukluğu OKB’ye eşlik eden bir durumdur. Çoğu obsesif dediğimiz durumların bir ayağı şizofreniye dönüşmeye başlıyor. Kişi düzelemiyor. Beyindeki network bozuluyor. Beyinde düşünen beynin, hisseden beynin, karar veren beynin orkestra gibi çalışması lazım, çalışamıyor.” şeklinde konuştu. 

“OKB bir dert olarak görülmemeli, fırsat olarak değerlendirilebilir…”

Obsesif kompulsif bozukluğun bir fırsat olarak değerlendirilebileceğine vurgu yapan Tarhan; “Obsesif kompulsif bozukluk insanı yönlendiren bir şeydir. Doğru yönetirseniz insanın psikolojik savunmalarını artırıyor, kişinin temel kişilik yapısını güçlendiriyor. Bozukluk bir dert olarak görülmemeli hatta böyle durumlarda kendini geliştirmek için fırsat olarak görüp obsesyonu yönettiğimiz zaman kendimizi güçlendirmiş olacağız.” dedi. 

“Hastalıkla en güzel savaşma yöntemi düşüncelere önem vermemektir”

Hastalıkla savaştıkça hastalığın şekil değiştirdiğini söyleyen Tarhan; “Hastalıkla en güzel savaşma yöntemi düşüncelere önem vermemektir. Önem verirseniz hastalık besleniyor. Önem vermezseniz yani küçük görürseniz küçülüyor, büyük görürseniz büyüyor. O yüzden bir düşünce geldiği zaman, ‘Bu gerçek bir tehdit değil, hastalığın verdiği hatalı düşünceler, parazit düşünceler.’ diyerek dikkat odağını, ilgi odağını değiştirip başka konuya kendini yöneltebilmesi gerekir.” ifadelerini kullandı. 
 

Okunma : 360

ÜHA

 

Haberler

Foto Galeri