Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Matematiksel olarak modellenemeyen en önemli yapı bilinç”
Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Kocaeli Sağlık ve Teknoloji Üniversitesi tarafından düzenlenen Psikoloji Bölüm Etkinliğine katıldı. “Yapay Zeka Çağında Ruh Sağlığımızı Korumak” başlığında dikkat çekici değerlendirmelerde bulunan Prof. Dr. Tarhan, ‘Acaba yapay zeka, psikoterapinin yerini alabilir mi? Hatta insanın yerini alabilir mi? Yapay zekânın psikolojisi var mı, yok mu?’ gibi çok tartışılan sorulara cevap verdi. Bu soruların çok haklı olduğuna dikkat çeken Tarhan, insanın ruh yapısının, bilincinin matematiksel modellemesinin yapılamadığını, matematiksel modeli olmayan bir şeyin yapay zekaya entegre edilemeyeceğini söyledi. Şu anda matematiksel olarak modellenemeyen en önemli yapının bilinç olduğunu kaydeden Tarhan, “Yapay zekada bilinç yoktur, bilinç yalnızca insanda vardır” dedi.
Kocaeli Sağlık ve Teknoloji Üniversitesi Konferans salonunda düzenlenen etkinliğe Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Kocaeli Sağlık ve Teknoloji Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkanı Dr. Talip Emiroğlu ve Rektör Prof. Dr. Muzaffer Elmas başta olmak üzere akademisyenler ve öğrenciler katıldı.
Etkinliğin moderatörlüğünü Kocaeli Sağlık ve Teknoloji Üniversitesi Sosyal ve Beşeri Bilimler Fakültesi Psikoloji Bölüm Başkanı Dr. Öğr. Üyesi Ali Ruhan Çelik yaptı.
“Matematiksel olarak modellenemeyen en önemli yapı, bilinçtir”
Yapay zeka ve bilinç konularını ele alan Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan; “Bu konunun, birçok açıdan mercek altına alınmış olması ve üzerinde konuşulması oldukça önemli. Yapay zeka hakkında en çok sorulan sorulardan bazıları ‘Acaba yapay zeka, psikoterapinin yerini alabilir mi? Hatta insanın yerini alabilir mi? Yapay zekânın psikolojisi var mı, yok mu?’ gibi sorular sıklıkla gündeme geliyor ve bunlar oldukça haklı sorular. Ancak insanın ruh yapısının, bilincinin matematiksel modellemesi yapılamıyor. Matematiksel modeli olmayan bir şey yapay zekaya entegre edilemez. Şu anda matematiksel olarak modellenemeyen en önemli yapı, bilinçtir. Yapay zekada bilinç yoktur, bilinç yalnızca insanda vardır. Bir bilgisayarı düşünün IP adresini değiştirerek başka bir bilgisayarda kullanabiliyorsunuz. Yani sistem değiştirilebilir, taşınabilir ama insan böyle değildir. Örneğin bir kişi anesteziyle uyutulduğunda, narkozdan çıktığında hala aynı kişidir. İnsan vücudu doğduktan sonra sürekli değişir. Karbon, oksijen, hidrojen, azot gibi temel elementler 6 ay içinde tamamen yenilenir. En hızlı değişen su, en yavaş değişen ise kalsiyumdur. Fakat bu değişime rağmen kimlik değişmez. Neden bir insan bugün A kişisi iken, ertesi gün B kişisi olmuyor? Neden vücutlar değişse de kişilik, kimlik sabit kalıyor? İşte temel bilinç çalışmaları şu anda bu soruların cevaplarını arıyor.” diyerek sözlerine başladı.
“Hiçbir zaman son kararı veren taraf olamaz”
Yapay zekanın yardımcı bir araç olarak görülmesi gerektiğini belirten Tarhan; “Yapay zekanın mevcut gelişimini insan hayatı için bir tehdit olarak görmüyorum. Aksine, ben yapay zekayı bir fırsat olarak değerlendiriyorum. Özellikle terapi süreçlerinde ve psikoloji alanında, en zorlandığımız konulardan biri süreci doğru şekilde takip etmektir. Bu noktada yapay zeka önemli katkılar sağlayabilir. Elbette yapay zeka, birçok meslekte olduğu gibi psikolojide de destekleyici bir araç olacak. Örneğin hekimlikte teşhis koymayı kolaylaştırabilir. Ancak unutulmamalıdır ki, hiçbir zaman son kararı veren taraf olamaz. Çünkü yanlış bir kararla hatalı bir ameliyata neden olabilir. Bu nedenle karar yetkisi yapay zekaya bırakılamaz. Aynı durum terapi süreçleri için de geçerlidir. Bir kişinin terapisine dair son kararı yapay zekaya bırakamayız. Fakat süreci hızlandırabilir ve kolaylaştırabilir. Yapay zekayı bu şekilde, yardımcı bir araç olarak görmek gerekir. Biz şu anda hastanemizde yapay zekayı aktif olarak kullanıyoruz. Yaklaşık 5-6 yıl önce bu alanda bir patent aldık. Bu sistem, bireyin beyin dalgalarını kaydederek hastalık teşhisinde kullanılabiliyor. Beyin sinyallerine bakarak muhtemelen şu hastalık olabilir gibi öngörülerde bulunabiliyor. Dolayısıyla gidişat bu yönde ilerliyor. Bu noktada yapay zeka ile insan psikolojisinin entegrasyonuna da ciddi şekilde kafa yormamız gerekiyor.” ifadelerini kullandı.
“Yapay zeka özellikle ergenleri olumsuz etkiliyor”
Yapay zekada etik standartlarının önemine değinen Tarhan; “Eğer etik standartlar oluşturulmazsa, yapay zeka dünya için ciddi bir tehdit haline gelebilir. Örneğin yapay zeka ile ilgili intihar vakaları artmaya başladı. Özellikle çocuklar ve gençler yapay zekayla sohbet ediyor, zamanla bu sohbetlere kendilerini fazla kaptırıyorlar. Sonrasında ise trajik sonuçlar yaşanabiliyor. İngiltere’de yaşanan bir örnekte, 14 yaşındaki bir çocuk intihar etti. Basına da yansıyan bu olayda, çocuk Game of Thrones dizisindeki sarışın bir karaktere aşık oluyor. Ulaşamayınca da intihar ediyor. Bu tür vakalar ne yazık ki var. Bu nedenle etik standartların mutlaka oluşturulması gerekiyor. Çünkü yapay zeka özellikle ergenleri olumsuz etkiliyor. Kendini tanıyan, farkındalığı yüksek bireyler için ise yapay zeka hayatı büyük ölçüde kolaylaştırabilir. Hız kazandırır, ufku genişletir, bilgiye erişimi kolaylaştırır. Bugün yapay zekanın insanlık üzerinde yarattığı etki, matbaanın ortaya çıktığı dönemde yaptığı etkiyle benzer etkide. Bu yüzden yapay zekayı doğrudan bir tehdit gibi görmek yerine, doğru şekilde kullanmayı öğrenmeliyiz.” şeklinde konuştu.
“İnsanın öğrenmekte zorlandığı hedef ve strateji odaklı düşünmeyi yapay zekanın kavraması da zordur”
Yapay zekanın hedef ve strateji odaklı düşünemeyeceğini belirten Tarhan; “Eğer yapay zekayı sadece kısa vadeli düşünmeye programlarsanız yani strateji ve uzun vadeli planlamayı öğretmeden geliştirirseniz bu sizi tehlikeli yanlışlara sürükleyebilir. Çünkü yapay zeka, ne şekilde eğitilirse o yönde hareket eder. İnsanların en çok hata yaptığı dönemlerden biri olan ergenlikte de benzer bir durum söz konusudur. Bu dönemde akıldan çok duygular ön plandadır. Ergenlik döneminde sol beyin ile sağ beyin arasında bir denge kurması gereken yapı ön beyindir. Ön beyin gelişimi yani kişinin karar verme olgunluğu genellikle 22 yaş civarında tamamlanır. Özellikle erkeklerde bu süreç daha da uzayabilir. Uzamış ergenlik dediğimiz durumlarda kişi 40 yaşına gelmiş olsa bile hala olgunlaşmamış davranışlar sergileyebilir. Bu durum hem kadınlarda hem erkeklerde görülebilir. Yapay zeka ise bu doğal gelişim sürecini yaşamaz. İnsanın öğrenmekte zorlandığı hedef ve strateji odaklı düşünmeyi yapay zekanın kavraması da zordur. Çünkü yapay zeka karar verirken yalnızca elindeki veri tabanlarını tarar ve onlara göre bir çözüm üretir. Oysa insan, karar verirken hem duygularını hem de kendi içsel dinamiklerini hesaba katar. Yapay zekada bu tür bir içsel muhakeme yoktur. Ayrıca zamanla yapay zekanın eriştiği veri tabanlarında da hatalı bilgiler birikebilir. Yanlış verilerle beslendiğinde doğal olarak yanlış sonuçlara ulaşabilir. Bu yüzden herhangi bir bilgi bizi o an için rahatlatıyor olabilir ancak bu bilginin 3 yıl, 5 yıl ya da 10 yıl sonra da bizim için doğru ve uygun olup olmayacağını sorgulamamız gerekir.” dedi.
“Yapay zeka, bireylerin yalnızlaşmasını kolaylaştırabilir”
Son dönemlerin sık konuşulan kavramlarından biri olan Hikikomoriden de bahseden Tarhan; “Japonya, yalnızlıkla mücadele etmek amacıyla 2021 yılında Yalnızlık Bakanlığı kurdu. Çünkü toplumda yalnızlık çok yaygın hale geldi. Hatta Hikikomori adı verilen bir durum, hastalık olarak tanımlandı. Bu kavram kişinin kendini tamamen toplumsal yaşamdan izole etmesi anlamına geliyor. Artık Türkiye’deki literatürde de yer alıyor. Kişi kendi isteğiyle kendini eve kapatıyor 6 ay boyunca evden hiç çıkmıyor. Bu durumdaki bireyler, sabah duygusunu bile kaybediyor günün zamanını, yerini ayırt edemez hale geliyor. Tek bilgi kaynağı, sabah dış dünyaya dair ulaştığı kısa bilgiler oluyor. Geri kalan zamanını genellikle oyunlarla geçiriyor. Zaruri ihtiyaçlar dışında kimseyle konuşmuyor, dışarı çıkmıyor. Eğer bu izolasyon hali ergenlik döneminde 6 ay sürerse, Hikikomori tanısı konulabiliyor. Bu duruma sessizliğin çığlığı deniyor. Yani dışarıdan bakıldığında bir sessizlik hakim ancak aslında büyük bir içsel çığlık var, ciddi bir tehlike söz konusu. Bu durum küresel ölçekte hızla yayılıyor. Dünya Sağlık Örgütü ve Birleşmiş Milletler de bu konuda uyarıyor. Gelecekte insanlığı bekleyen üç büyük tehdit var diyor. Birincisi gelir eşitsizliği, ikincisi iklim değişikliği, üçüncüsü ise yalnızlık. İstatistikler de bu tehlikenin ciddiyetini gösteriyor. Üstelik yapay zeka bu süreci hızlandırabilir. Çünkü yapay zeka, bireylerin yalnızlaşmasını kolaylaştırabilir.” ifadelerini kullandı.
“Yapay zeka insanlık için büyük bir dönüşüm sürecini başlatacak”
Yapay zekanın kötüye kullanımına karşı net bir tavır sergilenmesi gerektiğini belirten Tarhan; “Yapay zeka insanlık için büyük bir dönüşüm sürecini başlatacak. Ancak bu dönüşüm iyiye mi gidecek, kötüye mi? Bu tamamen bizim tutumumuza bağlı. İnsanlık olarak nasıl bir pozisyon alırsak, yapay zeka da o yöne evrilir. Eğer kötülükler toplumda yaygınlaşırsa, yapay zeka da kötülüklere hizmet eden bir araca dönüşebilir. Bu durumda yeni zalim yöneticiler, yeni zorbalar ve yeni kurbanlar ortaya çıkabilir. Bunun önüne geçmenin tek yolu insanlığın kendi hakkına, değerlerine sahip çıkmasıdır. Güç yanılsaması dediğimiz bir durum var. Gücü elinde tutanlar bunu kötüye kullanırken güçsüz olanların sessiz kalması. Dante’nin de dediği gibi, ‘Cehennemin en karanlık yerleri, kötülük karşısında sessiz kalanlara ayrılmıştır.’ İşte bu yüzden yapay zekanın kötüye kullanılmasına karşı net bir tavır almalıyız. Aksi halde bu durum küreselleşir ve kontrol edilemez hale gelir. Çünkü güç sahipleri, ellerindeki teknolojiyi dünyaya hakim olmak için kullanmaktan çekinmezler. Dünya dijital diktatörlüğe doğru ilerliyor. Bu yüzden teknolojiye sadece karşı çıkmak yerine, onu insanlık yararına nasıl kullanabileceğimizi düşünmeliyiz. Geleceğimizi inşa ederken teknolojiyi iyiye hizmet edecek şekilde yönlendirmeliyiz.” şeklinde konuştu.
Pozitif psikolojinin temelleri Anadolu irfanına dayanıyor
Pozitif psikolojinin teorik temelleri hakkında konuşan Tarhan; “2009 yılında bu alanda uluslararası bir kongre düzenlendi. Bu gelişmeleri duyunca araştırma yapmaya başladım. Gördüm ki pozitif psikolojinin temelinde aslında bize çok tanıdık gelen değerler var. Anadolu irfanı, Mevlana’nın öğretileri sistematize edilmiş, metodolojik bir yapı haline getirilmiş ve pozitif psikoloji adıyla dünyaya sunulmuş. İçeriğinde kendini tanımak, öz bilinç geliştirmek, öz yönetim becerileri kazanmak, sosyal bilinç, empati, başkalarının duygularına duyarlılık göstermek, öfke kontrolü, affedicilik, şükran duygusu, minnettarlık gibi konular modül modül ele alınıyor. Biz de bu konuları ele alan ilk Pozitif Psikoloji kitabımızı 2010’lu yılların başında yayımladık. İki yıl önce de bu kitabın lise düzeyine uyarlanmış hâlini dokuzuncu sınıflar için hazırladık. Bu yaklaşımı üniversitemizde de pratiğe döktük. Üsküdar Üniversitesi olarak 2013 yılında pozitif psikoloji dersini rektörlük dersi olarak tüm bölümlere koyduk. Bu alanda öncüyüz. Harvard Üniversitesi bu dersi 2015 yılında programına aldı. Derse yoğun talep olmuş. 2018’de Yale Üniversitesi de bu dersi müfredata dahil etti. Pandemi sürecinde halka açıldı. Kısa sürede 3,5 milyon kişi kayıt yaptırınca New York Times’ta haber oldu. 2019 yılında ise İngiltere’deki Bristol Üniversitesi, artan intihar vakalarına çözüm olarak pozitif psikoloji dersini programına dahil ettiğini duyurdu. Bu pozitif psikolojinin yalnızca bireysel değil toplumsal düzeyde de bir dönüşüm aracı olduğunu gösteriyor. Pozitif psikoloji, bilimsel bir metodoloji ile geleceği kurtaracak bir alan olarak öne çıkıyor. Toplum psikolojisindeki sorunlara çözüm üretebiliyor. Hem psikolojik hastalıkların önlenmesi hem de tedavi süreçlerinin desteklenmesi açısından önemli bir potansiyel taşıyor. Psikoloji profesyonelleri bu disiplini rahatlıkla kullanabilir.” diyerek sözlerini sonlandırdı.