Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Kendini sergileme fetişizmi tek başına suç eğilimi değil, ama risk faktörü!”

10 - Eşitsizliklerin Azaltılması11 - Sürdürülebilir Şehirler ve Topluluklar12 - Sorumlu Üretim ve Tüketim16 - Barış Adalet ve Güçlü Kurumlar3 - Sağlıklı ve Kaliteli Yaşam

Dijital çağın yaygın fenomeni "kendini sergileme" davranışının fetişizm düzeyine ulaşması ve bunun psikolojik, sosyolojik, kriminolojik ve kültürel boyutlarını derinlemesine inceleyen Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, kendini sergileme davranışının doğrudan suç eğilimi anlamına gelmediğini söyledi.

Prof. Dr. Tarhan, “Şiddet ve suça eğilimli kişilerin kişilik yapısı, dürtü kontrol sorunları, medya desteği ve toplumsal ortamla birleştiğinde, suça yönelmeyi kolaylaştırıcı bir zemin oluşturur. Gençler gibi risk grubundaki kişilerde de farkındalık, koruma ve önleme çalışması yapılmalıdır.” dedi.

Klinik kriminolojik açıdan değerlendirme yapan Prof. Dr. Tarhan, “Kendini sergileme fetişizmi tek başına şiddet eğilimini belirlemez. Ancak ödül arayışı, zayıf yürütücü kontrol ve narsisistik özellikler bir araya geldiğinde, risk artışı için güçlü bir çerçeve oluşur ve şiddeti destekler.” dedi.
 

Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü, Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, dijital çağın yaygın fenomeni "kendini sergileme" davranışının fetişizm düzeyine ulaşması ve bunun psikolojik, sosyolojik, kriminolojik ve kültürel boyutlarını derinlemesine inceledi. 

“Kendini sergileme dijital çağda birçok kişinin gündelik pratiği haline geldi”

Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Kendini sergileme”nin (self-exhibitionism), özellikle dijital çağda, sosyal medyanın yaygınlaşmasıyla birlikte birçok kişinin gündelik pratiği haline geldiğini ifade ederek, “Ancak bu davranışın fetişizm düzeyine ulaşması, yani kişinin kendi bedenini, yaşamını ya da imajını sergilemeye takıntılı hale gelmesi; psikolojik, sosyolojik, kriminolojik ve hatta kültürel boyutları olan bir konudur. Kendini ifade etmek, görünür olmak doğal bir ihtiyaçtır. Ancak bu ihtiyaç, kişinin kendilik değeriyle orantısız hale geldiğinde, bir tür fetişizme ya da psikolojik bağımlılığa dönüşebilir. Günümüzde ‘trend’ uğruna suçun normalize edilmesi hatta estetikleştirilmesi klinik olgulara dönüşmeye başladığı için bu konuya dikkat çekmek istedim. Avcı antisosyallerin (Psikopat) en ağır şekilde cezalandırılmasını sağlamakla birlikte onların ‘hedefi olmamak için’ genç kuşakları uyarmak gerekmektedir.” dedi.

Kendini sergileme nedir?

Prof. Dr. Tarhan, kendini sergilemenin doğal bir benlik sunumu olduğunu, kişinin başkaları tarafından beğenilme, onaylanma ve dikkat çekme amacıyla görünürlüğünü artırma çabası olduğunu ifade ederek, şunları dile getirdi:

“Bu, sadece fiziksel değil, yaşam tarzı, düşünce yapısı, başarılar ile kendini teşhir etmesidir. Fetişizm burada, klasik cinsel anlamda putlaştırmadan ziyade, bir davranışın ya da nesnenin aşırı anlam yüklenip haz kaynağı haline gelmesi olarak değerlendirilebilir. Bu durumda kişi, sürekli dış göz için kendini şekillendirmek amacıyla başkalarının dikkatini çekmeyi, onaylanmayı, hatta ‘görünür olmayı’ bir tür bağımlılık haline getiriyor. Örnek; sürekli fotoğraf paylaşma, izlenme ve beğeni sayılarına göre ruh halinin değişimi, ‘story atmazsa eksik hissetme’ gibi durumlar, kişinin gündelik hayatını böyle belirler.”

“İnsanda kendini gösterme ‘beğeni’ ve ‘takipçi’ bağımlılığına dönüştüğünde fetişleşir”

İnsanda kendini gösterme ve kabul görme arzusunun doğal olduğunu kaydeden Prof. Dr. Tarhan, “Sosyal psikoloji bu ihtiyacı aidiyet, onaylanma ve değer görme ile ilişkilendirir. Ancak bu ihtiyaç sürekli teşhircilik haline geldiğinde, ‘beğeni’ ve ‘takipçi’ bağımlılığına dönüştüğünde, özsaygının sadece dış onaya bağlandığı noktada, fetişleşir; yani araç (kendini göstermek) amaç haline gelir. Paylaşım sıklığı, kişinin özdeğerini taşıyan fetiş nesnelerine dönüşüyor. Yani kişi, kendi benliğini ‘seyredilen bir obje’ olarak kurguluyor. Bu davranışın arkasında şu gibi etkenler olabilir, Narsistik eğilimler: Kendisini sürekli merkezde görme ihtiyacı, düşük özsaygı, onay ve beğeniyle kendini değerli hissetme, dijital onay döngüsü, ‘Like = dopamin’. Beyin ödül sistemine alışıyor. Boşluk ve kimlik arayışı; kendilik algısının zayıf olması, sosyal onayla kimlik inşa etme çabası.” diye anlattı.

Psikanalitik olarak da fetişizmin, psikanalizde “eksiklik duygusunu bir nesneye sabitleyerek telafi etme” davranışı olduğunu dile getiren Prof. Dr. Tarhan, “Burada ‘nesne’ kişinin kendisi veya görünürlüğü oluyor.” ifadesinde bulundu.

“Dijital kültürde “kendini sergileme” bir tür performans ekonomisine dönüştü”

Dijital kültürde “kendini sergileme” nin bir tür performans ekonomisine dönüştüğünü de anlatan Prof. Dr. Tarhan, şöyle devam etti:

“İnsanlar hayatlarını, ilişkilerini, hatta inançlarını bile ‘izlenebilir içerik’ olarak sunabiliyor. Bu noktada; ‘gerçeklik’ yerini ‘temsile’ bırakıyor. Kimlik, ‘Ben kimim?’ sorusundan çok ‘Başkalarının gözünde kimim?’ sorusuna indirgeniyor. Kişi, kendisini sürekli bir vitrin gibi düzenlemeye başlıyor. Toplum da bu fetişizmi destekliyor: ‘Göster kendini!’ diyen algoritmalar, fenomen kültürü: görünürsen varsın, tüketim toplumu: imaj satılıyor, pazarlanıyor. Bu ortamda kendini sergileme artık bir kişisel tatmin değil, sosyal sermaye haline geliyor. Takipçi sayısı, beğeni oranı gibi veriler statü ölçütü olabiliyor.”

Ne zaman problem haline geliyor?

 Prof. Dr. Nevzat Tarhan, kendini sergileme davranışının ne zaman problem haline geldiğini ise şu maddelerle açıkladı:

a) Dijital görünürlük, gerçek yaşamdaki bağların yerine geçmeye başladığında,

b) Kişi beğenilmediğinde kaygı, depresyon, değersizlik hissi oluşuyorsa,

c) Özgünlük kaybolup, sırf dikkat çekmek için yapay içerikler üretiliyorsa,

d) Kişi, sürekli izleniyor olma dürtüsüyle hareket ediyorsa,

e) Yalnızlık ve Ahlâki boyut etkilenirse kendini sürekli sergileme, içsel otantiklik ve mahremiyet duygusunu zedeliyor. Bedensel görüntü ve sosyal medya profili, insanın ‘öz’ ü ile ‘görünen yüzü’ arasında mesafeyi bozarsa, içe dönük tefekkür yerine sürekli ‘dış bakış’ la yaşandığında, ruhsal tatminsizlik ve derin bir yalnızlık ortaya çıkabiliyor.

Kendimize şu soruları sormuyorsak fetişizm sarmalına gireriz.

            1- Bu paylaşımı neden yapıyorum?

            2- Beğeni almazsam ne hissederim?

            3- Görünür olmadığımda öz benlik hissim zedeleniyor mu?”

Kriminolojik boyutu nedir?

Prof. Dr. Tarhan, kriminoloji literatüründe kendini sergilemenin aşırı boyutunun, gösterişçi suçlar (araba yarışı videoları), dijital suçlar (hack, ifşa) ve cinsel suçlarda teşhircilik boyutuna dönüşebileceğini belirterek, şunları söyledi:

“’Kendini sergileme fetişizmi’ kriminolojik açıdan şiddet eğilimli bireyleri nasıl etkiler? Bu sorunun cevabı çok katmanlı, çünkü şiddet eğilimi; bireyin psikolojik yapısı, sosyal çevresi, dürtü kontrolü ve motivasyonlarıyla ilişkilidir. Ancak kendini sergileme ihtiyacı, bu eğilimleri tetikleyici ya da meşrulaştırıcı bir rol üstlenebilir. Kendini sergileme fetişizmi yaşayan kişiler suça eğilimli olabilir mi, risk unsurları nelerdir? Kendini sergileme davranışı, başlı başına bir suçla ilişkili değildir. Pek çok kişi sosyal medyada görünür olmayı sever, bu onları doğrudan suç işlemeye yöneltmez. Ama konu ‘fetiş düzeyinde sergileme’ olduğunda, bazı psikolojik dinamikler riskli eğilimlere zemin hazırlayabilir.”

"Kendini sergileme fetişizmi" yaşayan kişiler suça eğilimli olabiliyor

"Kendini sergileme fetişizmi" yaşayan kişilerin suça eğilimli olabileceğini ifade eden Prof. Dr. Tarhan, potansiyel risk faktörleri ve suç eğilimlerini şöyle sıraladı:

“a) Narsistik kişilik bozukluğu

Aşırı kendini sergileme, narsistik eğilimlerin belirtisi olabilir. Narsistik bireyler, eleştiriye tahammülsüz, empati yoksunu ve kuralları kendi çıkarı için çiğnemeye yatkın olabilir. Bu durum, dolaylı olarak manipülasyon, dolandırıcılık, itibar zedeleme, özel hayata müdahale gibi suçlara zemin hazırlayabilir.

b) Sınır (borderline) kişilik özellikleri

Duygu durumları hızla değişen, boşluk hissi yaşayan bireyler dikkat çekmek için kendine zarar verici ya da başkalarına zarar verebilecek eylemlerde bulunabilir.

c) Dijital antisosyaller (Psikopatlar)

Dijital platformlar, suça eğilimli kişiler için çok elverişli bir ortamdır. Avcı antisosyaller suç ve şiddetle beslenirler; bunlar en ağır şekilde cezalandırılması gerekir. Bununla birlikte, onların hedefi olmamak için genç kuşakların uyarılması önemlidir. Beğeni ya da dikkat çekmek için yalan bilgi paylaşmak, iftira atmak, özel bilgileri yaymak gibi siber suçlara eğilim gösterebilirler. Deepfake, sahte kimlik kullanımı, dijital şantaj gibi davranışlar, “görünür olma” takıntısıyla birleşince suça yatkınlık risk haline gelir.

d) Cinsel sergileme ve sınır ihlali

Eğer bu sergileme cinsel içerikli olup kişi bunu başkalarına rızaları olmaksızın maruz bırakıyorsa, teşhircilik (exhibitionism) gibi davranışlar cezai suç kapsamına girebilir.

e) Psikolojik bağımlılık ve davranış kontrolü kaybı

Kendini sürekli sergileme bağımlılığı olan kişi, dikkat çekmek uğruna uç davranışlar gösterebilir: kendine zarar verme, kamuya açık yerlerde uygunsuz davranma, tehdit vb.

f) Toplumsal etki ve suçun estetikleştirilmesi

Bazı sosyal medya “fenomenlerinde” dikkat çekmek için yapılan yasa dışı eylemlerin “içerik” haline getirilmesi bu süreci normalleştiriyor.

Bazı örnekler: Tehlikeli sürüş videoları, kamu malına zarar verme, başkalarının mahremiyetini ihlal etme, takipçi uğruna sahte kriz yaratma (örn. sahte kaçırılma vakaları). Bu gibi davranışlar, “trend” uğruna suçun estetikleştirilmesine neden olabiliyor.”

Suç eğilimi ne zaman başlar?

Prof. Dr. Tarhan, suç eğiliminin ne zaman başladığına ilişkin, “kendi fotoğraflarını paylaşmak tek başına risk oluşturmazken, paylaşımın takıntılı hale gelmesi psikolojik risk taşıyabilir ve dolaylı biçimde suça eğilim yaratabilir. Ancak tehlikeli veya ahlak dışı içeriklerle dikkat çekmek, başkalarının haklarını ihlal ederek sergileme davranışı ve özellikle dikkat çekmek için suça başvurma, doğrudan suç eğilimiyle bağlantılıdır ve ciddi risk faktörleri arasında görülmektedir” dedi.

Şiddet eğilimi olan kişilerde dikkat çekme ihtiyacı…

Prof. Dr. Tarhan, şiddetin sadece bireysel bir öfke patlaması ya da zarar verme davranışı değil, aynı zamanda kimlik inşası, dikkat çekme ve görünür olma ihtiyacıyla da bağlantılı olduğuna dikkat çekerek, konuyu şöyle sınıflandırdı:

a- Şiddet eğilimi olan kişilerde dikkat çekme ihtiyacı: Şiddet eğilimli bireylerin bir kısmı narsistik kırılma, aşağılama hissi ya da görünmezlik korkusu yaşar. Bu kişiler için görünür olmak, “var olmakla” eşdeğer hale gelir. Kendini sergileme, bu kişiler için bir tür güç gösterisine, intikam aracına, hatta kimlik sunumuna dönüşebilir. Örnek: “beni kimse fark etmiyor, ama ben bu eylemi yaparsam herkes beni konuşur” gibi bir mantık devreye girer.

Şiddet içeren davranışların videoya alınarak paylaşılması

b- Dijital şiddet ve gösteri arzusu: Son yıllarda, özellikle sosyal medya üzerinde: şiddet içeren davranışların videoya alınarak paylaşılması. Başka bireylere yapılan psikolojik/sözlü saldırıların yayınlanması. Hayvana/insana şiddet uygulayıp “viral” olma arzusu gibi örnekler görülüyor.

c- Doğrudan kendini sergileme fetişizmiyle bağlantılı şiddet davranışları: Suç, sadece bir eylem değil, performans haline getiriliyor. Kamera varlığı, suçun motivasyonunu artırabiliyor. Şiddet, bir tür sahneye çıkma biçimi oluyor. “Gösteri şiddeti” ve meşruiyet arayışı kriminolog jean baudrillard ve david garland gibi isimlerin kuramlarında, modern suçlarda şiddetin sadece “zarar vermek” amacı taşımadığı; aynı zamanda iletişimsel, sembolik ve estetik bir yön kazandığı vurgulanır. Bu çerçevede; şiddet, artık bir mesaj haline geliyor. Fail, kendini ifade ediyor, görünür kılıyor, güç gösteriyor. “Kendi varlığını ispat” için suça başvuruyor. Yani şiddet, bir iletişim biçimi, bir kimlik manifestosu haline geliyor.

Grup dinamiği ve “gösteri için suç” 

d- Grup dinamiği ve “gösteri için suç”: Şiddet eğilimli bireyler, eğer kitle önünde kabul görme ya da takdir edilme arzusu taşıyorsa, şiddet içeren davranışları daha da uçlaştırabilir. Çeteler veya sosyal medya gruplarında bu çok sık görülür. Şiddet bir ritüel, bir başarı göstergesi, bir aidiyet ispatı haline gelir. Birey, kendini sergileyerek hem “ben buradayım” der hem de güç, statü, korku gibi sembollerle kimlik kazanır.

e-“Tehlikeli eşik: görünürlük + şiddet + anomi”: Toplumda değer boşluğu/anomi varsa (yani norm ve kurallar silikleşmişse), bazı bireyler için suç işlemek: bir dikkat çekme biçimi, ego tatmin biçimi, bir ifade şekli, bir intikam, bir kariyer yolu bile olabilir.

f-Gençlerde kendini sergilemenin suçla ilişkisi: Kendini sergilemek, tek başına suç eğilimi anlamına gelmez. Çoğu kişi bunu sadece onay görme, kabul edilme ve aidiyet ihtiyacıyla yapar. Özellikle gençlerde bu davranış, kimlik arayışının bir parçasıdır. Klinik olarak da çoğu zaman “kişilik gelişiminde” olağan sayılabilecek dönemsel bir yoğunluk görülebilir. Bu esnada avcı antisosyaller için iyi birer av haline gelebilirler. Bu nedenle yaşa göre erişim kısıtlaması son yıllarda önerilmektedir.

Risk faktörleri: Burada dikkat edilmesi gereken nokta; kendini sergileme tek başına suçun nedeni değil, fakat suçun zeminini hazırlayabilen bir risk faktörüdür. Özellikle kişilik bozuklukları (örn. narsisistik veya antisosyal kişilik) ile birleştiğinde, suç potansiyelini artırabilir. Kimlik ve kişilik gelişiminde erken ergenlik (10-16) çok duyarlıdır.

Gençlerde de kendini sürekli sergileme ihtiyacı, riskli davranışlara açıklık oluşturur…

Dürtü kontrol sorunları: Gençlerde de kendini sürekli sergileme ihtiyacı, kişinin anlık hazlara daha bağımlı olmasına yol açabilir. Bu da riskli davranışlara açıklık yaratır.

Kişisel sınır ihlali: Gençlerde önemsenmeyen mahremiyet algısı, utanma ve merhametli olma yani empati eğitimi hem bireyin kendisini hem başkalarını daha kolay “araçsallaştırmasına” yol açabilir ve kullanılan hedef çocuklar haline gelirler.

Antisosyal eğilimler: Gençlerin arkadaşlık ilişkilerinde sergileme davranışı, manipülasyon, başkalarını kandırma ya da istismar amaçlı ise, antisosyal kişilik örüntülerini doğurabilir. Potansiyel suçlu haline getirir.

Bağımlılık ve suç ilişkisi: Gençlerin arkadaşlık ilişkilerinde sosyal medya bağımlılığı veya teşhircilik takıntı hale geldiğinde, kişi “daha çok görünmek için” yasa dışı, provokatif veya saldırgan eylemlere başvurabilir.

g- Şiddetin Gösteri Boyutu: Şiddet eğilimli kişiler için “sergileme” bir motivasyon artırıcı unsur olabilir. Şiddet eylemini yalnızca yapmakla kalmaz, gösteriye dönüştürmekten haz alırlar. Kamera karşısında kavgaya girmek, saldırıyı kaydetmek veya sosyal medyada paylaşmak, şiddeti “kimlik gösterisi” haline getirir. Bu durum kriminolojide “performans suçları” (performance crimes) olarak anılır: Eylem, izlenme ve gösterilme niyetiyle yapılır.

Şiddet sosyal onayla beslenebilir

h- Şiddetin Pekiştirici Döngüsü: Sosyal medya, şiddet eğilimli kişilerin sergileme ihtiyacını pekiştirici bir döngüye sokar: Şiddet içerikli davranış sergilenir. İzlenme, beğeni veya korku üzerinden “ödül” alınır. Kişi daha yoğun ve riskli davranışlara yönelir. Bu süreç, klasik davranışçı kuramda “pozitif pekiştirme” ile açıklanır. Şiddet, sosyal onayla beslenir.

Şiddetin Kimlik ve Güç Algısı Boyutu: Şiddet eğilimli birey, sergileme yoluyla kendini güçlü ve korkutucu gösterir. Kitle önünde “ben varım” deme imkanı bulur. Eksik özsaygısını şiddetin görünürlüğü ile telafi eder. Bu durum özellikle antisosyal kişilik bozukluğu ve narsisistik eğilimler ile birleştiğinde daha da belirgindir.”

Toplumsal etki ve “bulaşma” boyutu

Kriminoloji literatüründe şiddetin sergilenmesinin, taklit ve bulaşma etkisi yarattığına işaret eden Prof. Dr. Tarhan, şöyle devam etti:

“Canlı veya sanal şiddet fark etmiyor. Gençler, bu tür şiddet gösterilerinden etkilenerek benzer eylemleri deneyebilir. Özellikle çete, taraftar grupları ve radikal örgütler, şiddeti ‘kahramanlık performansı’ olarak sunar. Böylece şiddet, yalnızca bireysel eylem değil, kolektif kimlik gösterisi haline gelir.”

Çözüm için önerilen ilkeler

Prof. Dr. Tarhan, şiddetin önlenebilmesi için şu ilkelere dikkat çekti:

Farkındalık geliştirmek ilkesi: “Ben bunu gerçekten kendim için mi yapıyorum, yoksa görünmek için mi?” sorusunu sık sık sormak.

Özel alan ilkesi: Hem bireysel hem toplumsal düzeyde, “kendini koruma” nın değeri yeniden hatırlatılmalı. Kendinize ait özelinizi ve mahremiyetinizi korumayı çocukluktan itibaren öğrenmek gerekir.

“Başkasının özeline, özrüne ve kutsalına saygı duymak” öğrenilmesi gereken bir davranıştır.

Özsaygı ilkesi: Onayı dışarıdan değil, kendi değerlerinden ve içsel tutarlılıktan almak.

Dengelilik ilkesi: Sergileme ile paylaşma arasındaki çizgiyi bilinçli olarak yürütme.

Medya kontrolü ilkesi: Şiddet görüntülerinin yayılmasını sınırlamak önemli bir kriminolojik önlemdir.

Alternatif kanallar: Güç ve kimlik ihtiyacını şiddetsiz yollardan ifade etmeyi teşvik etmek (spor, sanat, sosyal sorumluluk) önemlidir.

Eğitim ilkesi: Mahremiyet (özel alan), özsaygı ve sınır koyma bilinci küçük yaşta kazandırılmalı. Terapötik eğitim için patolojik boyuta ulaşan sergileme davranışı, özellikle psikoterapi ile sağlıklı kanallara yönlendirilmeli.

Medya ve sosyal platformlar, “suç özendirici sergileme”ye sınır getirmelidir.

Toplumsal ‘Özgürlük ve Sorumluluk Denge’ ilkesi: Medya ve sosyal platformlar, “suç özendirici sergileme” ye sınır getirmelidir. Ayrıca konuya sadece bireysel özgürlük penceresinden bakanlar için çok önemlidir. Küresel ölçekte aile içi şiddet, kadına yönelik şiddet için yapılan çalışmalar “Biz istediğimiz gibi davranır ve yaşarız” demek yerine “Özgürlük ve sorumluluk dengesini gözeterek yaşarız” demeyi önermektedir; kaynaklara bakabilirsiniz.

Klinik destek: Özellikle dürtü kontrol bozukluğu olan kişilerde psikoterapi ve rehabilitasyon programlarıyla “sergileme ihtiyacı” daha sağlıklı yönlere kanalize edilebilir.

Cezasızlık algısı: Önleme perspektifi açısından kendini sergileme fetişizmi, ‘şiddet eğilimli kişilerde’ şiddeti daha görünür, daha cazip ve daha tekrar edilebilir hale getirir. Şiddete eğilimli kişiler şiddetle cezalandırılmalı veya tedavi edilmelidir. Suç kaydı olan kişinin cezasızlık algısı içinde sokaklarda dolaşması önemli bir risktir. Bütün bunlar hem bireysel hem toplumsal risk faktörünü yükseltir.”

Gençler kendini sergileme fetişizminden korunmalı

Kendini sergileme fetişizminin tek başına suç eğilimi oluşturmadığını ifade eden Prof. Dr. Tarhan, “Fakat bu kişiler çoğu zaman klinik olgu olmaya adaydırlar ve kendileri kaygı ve depresyona maruz kalırlar ve mutlu da olamazlar. Diğer taraftan şiddet ve suça eğilimli kişilerin kişilik yapısı, dürtü kontrol sorunları, medya desteği ve toplumsal ortamla birleştiğinde, suça yönelmeyi kolaylaştırıcı bir zemin oluşturur. Bu nedenle suç ve şiddeti uygulayan ve normalize eden kişiler şiddetle cezalandırılmalı ve kısıtlanmalı, ancak gençler gibi risk grubundaki kişilerde de farkındalık, koruma ve önleme çalışması yapılmalıdır.” dedi.

“Kendini sergileme fetişizmi tek başına şiddet eğilimini belirlemez”

Klinik kriminolojik açıdan değerlendirme yapan Prof. Dr. Tarhan, “Teşhircilik özelinde geniş örneklemli nörogörüntüleme çalışması az olsa da mevcut veriler, beynin yürütücü işlevleri (PFC), ödül duyarlılığı (ventral striatum) ve dopaminerjik mekanizmalar ekseninde sergileme davranışının pekişebildiğini gösteriyor. Kendini sergileme fetişizmi tek başına şiddet eğilimini belirlemez. Ancak ödül arayışı, zayıf yürütücü kontrol ve narsisistik özellikler bir araya geldiğinde, risk artışı için güçlü bir çerçeve oluşur ve şiddeti destekler.” şeklinde sözlerini tamamlıyor.
 

Paylaş
Oluşturulma Tarihi22 Eylül 2025