Üsküdar Üniversitesi Sağlık Kültür ve Spor Daire Başkanlığının desteği ile Çağın Vicdanı Kulübünün düzenlemiş olduğu ‘Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan ile “Varoluştan Anlam Arayışına Psikolojik Sohbetler” programı devam ediyor. Duyguların yönetimi ve beynin karar verme aşamaları hakkında dikkat çeken paylaşımlarda bulunan Tarhan, iyi düşüncenin iyiyi çağıracağını vurguladı. Tarhan; “İnsanın özgür iradesi beynin ön bölgesiyle harekete geçiyor ve biz bir şeyler yapmaya karar veriyoruz. İyi tarafı seçersek iyi şeylerden mesul oluyoruz, kötü seçersek ise kötü... Aslında ilahi enerji beynimizin içinde. Beynimizde hangi dosyayı büyütürsek hayatımızın sonunda o dosya bizim için kazanım haline geliyor.” dedi.
“Duyguları yönetmek insanın olgunlaşmasının en üst seviyesidir”
Duygu kavramına ilişkin Tarhan, duyguları yönetmenin olgunlaşmada en üst basamak olduğuna dikkat çekti. Tarhan; “Duygu yönetimi psikiyatride ‘emotion (duygu) regülasyonu’ dediğimiz, duyguları ayarlama yeteneğidir. Nerede öfkelenecek, nerede üzüleceksin bütün bunlar bir regülasyondur. Duyguların da kuralları var duyguları regüle etmezsek yani kurallı hale getirmezsek başkaları bizim duygularımızla oynuyor. Onun için duyuları yönetmek insanın olgunlaşmasının en üst seviyesidir. Şimdi duygular ikiye ayrılıyor; ilki somut duygular diğeri de soyut duygular. Somut duygular: yemek, içmek, üremek, gibi temel hayvanlarda da olan zevklerle ilgilidir. Bir de insanda olan soyut duygular var. Dünyasal soyut duygular dediğimiz kişinin edebiyatla, sanatla, müzikle ilgilenmesi, estetikle ilgilenmesi bu alana girer. Yüksek soyut duygular da kişinin düşünmesi, düşüncesini yönetmesi, düşüncesi hakkında düşünmesi ve yüksek zihinsel fonksiyonlarını kullanmasıdır. Duygulara anlam kazandırabilmek için duygularla, felsefi konularla ilgili olumlu - olumsuz duygularımız olmalı. Mesela varoluşun anlamı benim için olumsuz, ben varoluşu önemsemiyorum diyorsa onunla ilgili duygusu olumsuzdur kişi o konuya yatırım yapmaz. Varoluş benim için önemli ben öldükten sonra benim ne olacağım önemlidir diyorsa buna anlam katmak için beyin o konuya duygusal yatırım yapar ve duygusal kararlarını kişi verir. Bu konuları ayrıntılı merak edenler benim ‘Duyguların Psikolojisi’ kitabımı inceleyebilirler.” dedi.
“Kalbini Rabbine açtığın an yaratıcıyla online oluyorsun”
Yüksek soyut duyguları olanların kalplerini Allah’a açtıklarında Allah ile online bağlantı kurduklarını ifade eden Tarhan, bu kişilerin kalpleri ile yaratıcı arasında link oluştuğuna ve bağlantı kurulduğuna dikkat çekti. Tarhan; “Yüksek soyut duygular kalple ilgilidir. Somut duygular nefisle ilgilidir. Kalple nefsin farkını buradan anlamalıyız. Kalp kelimesi inkılap kökünden geliyor, bizden çıkan duyguları nasıl ki ses dalgaları geldiği zaman kulağımız onu elektrik dalgasına çeviriyor. Beynimizden kalbimize gelen kimyasal mesajlar var. Beynimiz kimyasal mesajlar üretiyor. Mesela karanlığın 5 atlısı: Kin, öfke, kıskançlık, düşmanlık, nefret olarak ifade edilir. Buna karşı olumlu duygular da var: Neşe, sevinç, ümit gibi böyle duygular var bunlarla ilgili karışım üretiyor kalbe geliyor kalp bunu translation yapıyor. Bunu evrensel radyo frekansına çeviriyor ve bir nevi Allah’la bağlantı kuruyorsun. Bir insan sadece somut duygular odaklı biriyse öyle durumlarda kalpten çıkan yayın dünyasal kalıyor. Eğer kalple ilgili yüksek Allah’ı düşünerek yapılan duygularsa o uzay istasyonuna gidiyor. Kalbini Rabbine açtığın an yaratıcıyla online oluyorsun. Yarıcıyla online olduğun zaman artık sen O’na sığınmışsın, kontrol O’nun oluyor. Kalp online artık, kalple yaratıcı arasında link oluyor, bağlantı oluyor.” ifadelerini kullandı.
“Musibetlere karşı iki sihirli kelime: Şükür ve sabır”
İnsanın başına gelen musibetlerin ‘sınav sorusu’ gibi görülmesi gerektiğine dikkat çeken Tarhan, musibetleri ‘sabır ve şükür’ penceresinden atlatılabileceğini aktardı. Tarhan; “Musibetlerle ilgili nasıl yorumlayacağız? Bir musibet yaşıyoruz mesela başımıza bir kötülük gelmiş, hastalık gelmiş. Şeytan bir vesvese vermiş bize bir hastalık olmuş. Daha sonra niye bu şeytanı bize musallat etti Allah diye düşünüyoruz. Demek ki şeytanın musallat olması, kötülüklerin gelmesi aslında dünyada insan olduğumuz için bize verilen bir şey bu, sınav sorusu. Musibetler sınav sorusudur. Biz dünyada kiracıyız. Dünyada yaşamıyoruz Mevlana’nın dediği gibi ‘dünyadan geçiyoruz.’ Belli bir süremiz var, akıllı insan yarın ölecek gibi yaşamayı başaran insandır. Çünkü ölüm belirsiz. Madem bir sınavdayız zor sorular da olacak kolay sorular da... Şükretmediğinde eğer yaradan seni seviyorsa o kulumu şükrettirmek için biraz mahrum bırakayım onu diyor. Verdiği nimetleri biraz geri çekiyor. İnsan yakınlaşırsa Allah niye mahrum bıraksın ki? Demek ki birçok musibet şükür azlığından. İnsan sınanıyor işte. Onun için bu musibetlerde de en önemli iki tane sihirli kelime var. Biri şükür diğeri de sabır. Bu sahip olduğun şeylerin kıymetini bilmek şükür. Böyle durumlarda kaybettiğin şeylere de üzülmemek gerekiyor. Ben neden kaybettim diye isyan etmemek. Sahip olduğun şeylerde şükretmek. Bunu yaparsak sınavı kazanabiliyoruz.” şeklinde konuştu.
“İlahi enerji beynimizin içinde”
Beynin karar verme aşamalarına değinen Tarhan, iyi düşüncenin iyiyi çağıracağını vurguladı. Tarhan; “İnsanın özgür iradesi beynin ön bölgesiyle harekete geçiyor ve biz bir şeyler yapmaya karar veriyoruz. İyi şeyi seçersek iyi şeyden mesul oluyoruz, kötü seçersek ise kötü. Aslında ilahi enerji beynimizin içinde. Biz, bize göre sadece o enerji radyonun şeyi gibi hangi kanalı açıp açmamakta özgürüz sadece. Açtıktan sonrası iyi kanallar açarsak beynimiz iyi şey üretiyor. Kötü kanallar açarsak kötüyü üretiyor. Beynimizin iyi ve kötü diye ayırdığı şeyler var. Beynimizin iyi kötü, olumlu-olumsuz diye ayırdığı dosyalar var. Beynimizde hangi dosyayı büyütürsek hayatımızın sonunda o dosya bizim için kazanım haline geliyor. Hayatımıza, davranışlarımıza o yansıyor. Şeytanın alametini görmemiz lazım, öncüllerini göreceğiz. Şeytanı gördüğün zaman zaten öbür dünyada görüyorsun onu. O zaman orada amel yok hesap var. Bu dünyada hesap yok amel var. Onun için şeytanı görmeyi beklemeyelim. Şeytanın kırmızı ışığını hemen tespit edelim, frene basalım yoksa bizi yoldan çıkarır. Onun için istihaze sırrının birinci işaretinde şeytani şeyler kolay oluyor. Şimdi depremler yaşıyoruz mesela bir malzemeyi eksik yaptı mı mesela demiri eksik koydu mu bitti. Diğer bütün malzemeler tamam olsa bile sadece demiri eksik olsa yıkılır ama binanın tam olması için her şeyinin tam olması lazım, yıkılmaması için. Bir tane eksik şeytanın işi de o bir taneyi çekip çıkarıyor oradan.” ifadelerini kullandı.
“Sınav olmazsa iyi ile kötü karışır”
Kötülüğün varlık nedeni hakkında dikkat çeken açıklamalarda bulunan Tarhan; “Kötülük neden var diye araştırılıyor. Bazı düşünürler eğer tanrı bu kötülükleri yapıyorsa o zaman tanrı kötüdür diye düşünüyor haşa. Eğer bu kötülükler varsa bu kötülüklere müdahale etmiyorsa o zaman zayıf acizdir, o zaman tanrı değildir, o zaman tanrının varlığını sorguluyorum demeye başlıyorlar, agnostik oluyor birçoğu ya da deist oluyorlar. Yaratmış karışmamış diyorlar sırf bu şer problemini çözemedikleri için ama şer probleminin çözümü aslında kuantumda çıkmış ortaya kuantum fiziğinde, kelebek etkisiyle açıklanıyor. Ben neden varım? Bu eserler ne demek istiyor? Hayatın anlamı nedir? Bunları anlamlandırmaya çalışıyorsun ve burada da sen birinci aşamada kötülüğü merak ediyorsan Allah niye kötülüğü yaratmış diyorsan önce inanmayla ilgili kafandaki soruları gidereceksin. Daha sonra tevhitle ilgili tereddütleri gidereceksin ondan sonra bu gücü olan kimse o zaman bir imtihan açtıysa 60 senelik 80 senelik bir imtihan açtıysa bu imtihanda nasıl sorular sorabilir ve bu imtihan en adil şekilde nasıl olur sorusu şu andakinden daha adil olmaz. Çünkü gerçek hayat ahiret hayatı bu dünyada hepimiz sınavdan geçiyoruz sınav olmazsa iyiyle kötü, elmasla kömür karışır.” dedi.
“Tecrübelerimize rağmen kâinat karşısında aciz, zayıf ve güçsüzüz”
Hakikati aramayı, fark edip kâinatın yaratıcına sığınmanın önemine dikkat çeken Tarhan, insanın aciz bir varlık oluşunu vurguladı. Tarhan; “Okumak hakikati aramak demek, hakikati ara diyor Allah, Peygamber Efendimize. Arayacaksın, hakikati arayacaksın, beni ara diyor. Bu zamandaki en önemli metot okumak, okudukça aradığını buluyorsun. Okumak sadece bir teknik beceridir neden okursun? Hakikati aramak için okursun. Ağaca, kuşa, doğaya bakarken Allah’ın adıyla bakıldığı zaman ara işte onu o gözle oku. Şimdi diyorlar ya bu depremi nasıl okuyorsun? Bu kâinattan, varoluştan ne okuyorsun, kötülüklerin var olmasından ne okuyorsun? İstihaze şeytanın şerrinden Allah’a sığınmak istiğfar etmek, hatalarına karşı pişmanlık duymak böyle durumlarda sığınmak, şeytandan Allah’a yönelmek. Hataların farkına varmak ondan sonra iltica etmek, yani Allah’a teslim olmak. Bir çocuğun annesinden korkup sonra tekrar annesine sığınması en mutlu anıdır. Biz de bir bebek gibi aciziz şu anda haddimizi bilelim bir bebeğin anne karnındaki pozisyonu neyse bizim Allah karşısındaki pozisyonumuz da öyledir. Bebek nasıl annesi olmazsa hiçbir güven bağı yoktur. Biz de tecrübemize rağmen kâinat karşısında aciz, zayıf ve güçsüzüz. İhtiyaçlarımız çok, hayallerimiz sınırsız, gücümüzse çok sınırlı bebek gibi. İnsan manevi olarak kirlenmemek için istihaze et, farkına var, istiğfar et yani manen temizlen. Daha sonra seni yaratana sığın, böyle sığınırsak ilahi yardım gelir.” dedi.
Okunma : 1977
ÜHA