TARHAN Ailesinin Soy Ağacı

Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Doğanın dengesini bozduk, bedelini ödüyoruz”

Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan NEWSPDR’ nin düzenlediği etkinlikte meslek profesyonelleriyle bir araya geldi. ‘Afet Sonrası Uzman ve Danışan’ konulu söyleşide Tarhan; “Doğanın dengesini bozduk şimdi de onun bedelini ödüyoruz. Yaratılıştan koyulmuş bir kanun var. O kanuna uygun davranılmazsa bedeli ödenir. Suyun mecrasını değiştirirsen yarın ödersin, dere yatağına bina yaparsan bedelini ödersin. Aslında bilimsel bilgiye önem vermeyen bir zihniyet göçük altında kaldı.” dedi.

Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Doğanın dengesini bozduk, bedelini ödüyoruz”


“Unutarak korumaya almak kendini kandırma yöntemlerinden birisidir”

Online olarak gerçekleştirilen programda afet sonrası şok etkisi döneminin devam ettiğini söyleyen Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan, travma acısının yaşanması gerektiğini ifade etti. Tarhan; “Şok etkisi devam ediyor. Bu akut stres bozukluğuna ilk 2-4 hafta çok rastlanıyor. Şokun etkisiyle bazı kişiler içine kapanıyor, pasifleşiyorlar. Bazı kişiler saldırganlaşıyorlar. Bazı kişiler ise donuklaşıyor, boş bir şekilde bakıp, konuşuyorlar. Bu kişiye göre değişip birkaç hafta sürebiliyor. Bu beklenen bir durumdur. Şok etkisiyle beyin kendini korumaya alıyor. Aşırı stres hormonu salgılanıyor ve o da vücuttaki bütün kortizonları harekete geçiriyor. Beyindeki enerji akışı, bilgi akışı, sinyal akışı bloke oluyor. Beyin kendini yeni uyarıya kapatıyor. Çünkü yeni uyarı gelse kişide şizofrenik dağılım olacak. İnsan nasıl kolunu kırarsa oynatmaz, kırık daha fazla büyümesin diye kolunu otomatik pasifize eder. Böyle bir durumda beyin de pasifize ediyor. Çeşitli tepkiler çıkıyor ama bu durum ilk akut stres durumunda doğaldır. Daha sonra bu durum geçmezse post travmatik stres bozukluğuna dönüşüyor. Genellikle bu tanıyı koymak için 8 haftayı beklemek gerekiyor. Yani 8 hafta beklemek gerekiyor. Bu kederi yaşamalıyız, bu travmanın acısını yaşamalıyız. Yaşamazsak bununla ilgili bir sorumluluk, pişmanlık hissetmezsek ilerde bunun sonucu ortaya çıkıyor. Bunu yaşayacağız ve buna karşı bu kulağımıza küpe olacak. Daha sonrasında bununla ilgili önlemleri ve gerekli duyarlılıkları geliştireceğiz. İnsanoğlu unutarak kendini korumaya alıyor. Unutarak korumaya almak kendini kandırma yöntemlerinden birisidir.” şeklinde konuştu.

“Normalize etmenin terapi değeri var”

Afetin hemen sonrasında anlamlandırma yapılmasının sakıncalı olduğunun altını çizen Prof. Dr. Nevzat Tarhan, durumu anlamaya çalışarak normalize olunmasına ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Tarhan; “İlk başlarda anlamlandırma yaptırmak çok sakıncalıydı. Çünkü anlamlandırma yaptığın zaman depremin başı ve yara taze bir haldeydi. Yara taze olunca insanın teselli için; ‘Olsun kader böyleymiş.’ dedikten sonra kadere isyan ettirirsiniz. Fakat artık kişilerin belli bir süreden sonra; ‘Üzerime düşen görevler nelerdir?’ diyerek onları yapması lazım ama bu işleri belli bir süreden sonra bir günde buna herhangi bir şekilde yarım saat zaman ayırıp normal hayatına dönmesi gerekiyor. Çünkü artık 4 haftayı geçti ve yavaş yavaş normalize olmayı biz işin alanında çalışanlar olarak yaptırtmak gerekiyor çünkü normalize etmenin terapi değeri var. ‘Bunun kederini yaşadım, yasını yaşadım.’ demesi lazım. Yaşayacak ondan sonra da normalize olacak. Burada ‘Ben ne öğrendim?’ sorusunu sormak gerekiyor. Herkes bir not defteri alsın; ‘Bireysel olarak, toplum olarak, iş ahlakı olarak hangi sonuçları çıkardım? diyerek bu soruların cevaplarını yazsın.” dedi.

“İnsanı en çok rahatsız eden şey gelecekle ilgili belirsizliktir”

Zihinsel bir sığınağa ihtiyaç olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Nevzat Tarhan, insan gücünün yetmediği durumlarda akla uygun bir zihinsel sığınağın teselli kaynağı olduğunu ifade etti. Tarhan; “İnsan böyle olağanüstü durumlarda bir yaratıcıya sığındığı zaman teselli buluyor. Hem teselli buluyor hem de hayata anlam katıyor. Belirsizliği gideriyor. İnsanı en çok rahatsız gelecekle ilgili belirsizliktir. Belirsizliği giderdiği için hayata anlam kattığı için böyle yüksek duygular yüksek inanç sistemleri zihinsel bir sığınak oluşturuyor. Kişi zihinsel sığınağına sığınıyor. Orada rahatlıyor. Orada korkulardan kurtuluyor. Çölde giderden nasıl fırtına çıkınca bir mağaraya sığınırsan rahatlıyor, güven olur. İnsan böyle durumlarda zihinsel sığınağına sığınmak istiyor. O sığınağı da biz oluşturacağız. Akla uygun sığınaklar olmalıdır. Bir kimse Kur’an-ı Kerim okuduğu zaman bakıyor, müthiş her şey belirli ve net. Belirsiz bir şey bırakılmamış. Hep anlamlandırılmış. Ölüm, ölümden sonraki hayat, bu hayatta yaptığımız iyi ve kötü şeyler anlamlandırılmış. Bu insanı belirsizlikten kurtardığı için rahatlatıyor. O yüzden bu dinle başa çıkmanın yöntemi insanın gücünün yetmediği durumlarda bir teselli kaynağıdır. Tabi bu inanan insan içindir.” ifadelerini kullandı.

“Niyetin nörobilimini harekete geçirmek gerekiyor”

Deprem bölgesindeki çocuklarla samimi ve güvenli bir bağ oluşturmanın önemine vurgu yapan Tarhan; “Terapötik ittifak dediğimiz güvenli ilişki, güvenli bağ oluşturacak bir ilişki kurmak gerekiyor. Onun için o çocuğun tanıdığı bir kişiyle ilişkiye başlaması önemlidir. Güvenli bir kişiyle başlarsa o ona güvendiği için çocuk böyle durumlarda %50 önde başlamış olur. Daha sonra burada terapötik ilişkide niyetin nörobilimi son yıllarda çok araştırılıyor. Niyet duygusunda empati ile birlikte niyet duygusu ayna nöronları harekete geçiyor. Kolunuzu kaldırdığınız zaman karşı tarafın beyninde de eğer sana bakıyorsa kolunu kaldırmayla beraber harekete geçiyor. Aynalama yapıyor. Telsiz internet gibi benzer hareket ediyor. Aynı şekilde duygusal ayna nöron aynaları da var. Korku, sevinç, samimiyet gibi duygular karşı tarafın beynindeki benzer ayna nöronları titreştiriyor. Bu da ona karşı güven oluşturuyor. Bir insan samimi ise karşıdaki çocuğa yardımda çocuk bir iki test eder. Küser, itiraz eder. Reddeder, kızdırmaya çalışır bakar ki bu kişi iyidir. Çünkü o korkuyordur. Güven kazanmak için bazı şeyler ondaki kötüyü ortaya çıkarmak ister. Çocuklarda bunu yapar. Paranoid kişilerde bilinçli olarak yaparlar. Senin içindeki en kötü parçayı kötü niyeti ortaya çıkarmak için hayır derler. Böyle durumlarda kişi samimiyetini, iyi niyetini, kararlılığını gösterirse bir müddet sonra; ‘Ön yargılı davranmışım.’ deyip kendilerini değiştirirler. Onun için burada niyetin nörobilimini harekete geçirmek gerekiyor. Harekete geçtiğimiz zaman karşı tarafta özellikle çocuklar zaten sığınacak liman arıyorlar. O çocuklarda bunu unutmazlar. O çocuk sizi hiç unutmaz. O çocuğun gelişen ruhuna öyle bir tohum ekersiniz ki o, onu hayata bağlar.” şeklinde konuştu.

Okunma : 807

ÜHA

 

İlgili

23 Ekim 2013
"Kişisel Haberler" içerisinde

Haberler

Foto Galeri