Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Aile mentörlüğü 365 gün süren bir süreçtir”
İçişleri Bakanlığı Sivil Toplumla İlişkiler Genel Müdürlüğü tarafından desteklenen, Üsküdar Üniversitesi bilimsel danışmanlığında ve Değerli Hayatlar Eğitim Derneği (DEHADER) yürütücülüğünde gerçekleştirilen “365 Gün Aile” Projesi kapsamında Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan ile çevrimiçi söyleşi programı düzenlendi. Tarhan, aile mentörlüğünün 365 gün süren, uzun soluklu ve hedef odaklı bir süreç olduğuna dikkat çekti. Söyleşide aile yapısında yaşanan küresel dönüşüm ve kültürel farklılıklar etraflıca ele alındı. Travma sonrası büyüme ve keşfedici umutsuzluk kavramlarını ele alan Tarhan, çözüm odaklı iletişim, tamamlayıcı ilişki modeli ve umudu ayakta tutmanın önemini de vurguladı.


Çevrimiçi düzenlenen söyleşiye Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Türker Tekin Ergüzel de katıldı. Söyleşinin moderatörlüğünü ise DEHADER’den Mine Yeter gerçekleştirdi.

“Önlem almazsak 20 sene sonra biz de aynı duruma girebiliriz…”
Aile mentörlüğünün uzun soluklu bir süreç olduğuna dikkat çeken Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan; “Aile mentörlüğü 365 gün süren bir süreçtir. Bunu 365 güne yaymak demek her an aileyi de eğitimcilerle iş birliği içinde götürebileceğimiz bir proje anlamına geliyor. Burada projenin muhtevasını doğru şekilde oluşturmak gerekiyor. Aile konusunu kitap haline getirdik, modüller bastık. O modüllerin hepsi, biner sayfaya yakın bir kitap haline geldi. Bütün görselleriyle birlikte anlatılacak konuların tamamı yer alıyor. Bu modüllerin içerisinde aile mentörlüğüne en uygun olan ‘Pembe Modül’. Pembe Modül evliliğe yeni başlamış, ufak tefek sorunları olan, evliliğe hazırlık yapan ya da evlilikte büyük problemler yaşamamış kişilere yönelik. ABD’de bunu şöyle yapıyorlar bizim yaptığımız programa benzer şekilde ‘Family Refreshment’ programları var. Türkçede buna ‘Aile Tazeleme Programı’ denebilir. Aday aileleri alıyorlar cumartesi-pazar çocuklarıyla, yetişkinlerle birlikte bir kamp gibi otele ya da bir merkeze gidiyorlar. On-on beş aile katılıyor ve gün boyu uzmanlarla birlikte oluyorlar. Soru-cevaplarla konular işleniyor. Toplamda 6+6 olmak üzere 12 saatlik bir eğitim veriliyor. Bunlar Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek olmayan, yapılan ve uygulanabilir şeyler. Biz de bunu kendi kültürümüze uygun şekilde yapmaya çalışıyoruz. Çünkü onların aile yapısı ve aile kültürü çok farklı. Açık evlilikler var, iki taraflı ilişkiler var aileler bize göre oldukça perişan bir durumda. Biz şu an daha iyi durumdayız ama önlem almazsak 20 sene sonra biz de aynı duruma girebiliriz.” diyerek sözlerine başladı.
“Aile içi toplantılar yapılmasını öneriyoruz”
Mentörlüğün hedef ve amaç odaklı bir süreç olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Tarhan; “Mentörlükte tanımlanmış bir amaç için iş birliği yapılır, bir yol haritası oluşturulur. Zaten bizim kültürümüzde evliliğe bakış da buna uygundur. Bizim kültürümüzde karı-koca için çift tabiri çok kullanılmaz bu ifade Batı’dan girmiştir. Bizde refik-refika denir. Refik erkek yol arkadaşıdır Refika da kadın yol arkadaşıdır. Yani karı-koca, yol arkadaşıdır. Aile mentörlüğünde de aileyle ilgili kavramlar, çeşitli modüller üzerinden konuşulur. Bir aile, başka bir aileye hedef arkadaşı olabilir, mentörluk yapabilir. Ya da bir rehber öğretmen, bir ailenin mentörü olabilir. Biz bazı durumlarda aile içi toplantılar yapılmasını öneriyoruz. Eğer bunu bir rehber öğretmen ya da mentör yapacaksa ailelerin ailelere mentör olması da bir modeldir. Bir diğer model ise eğitimli bir kişinin, psikolojik danışmanlık altyapısı olan birinin mentörluk eğitimi aldıktan sonra bu süreci yürütmesidir. Bu durumda aile içinde haftada bir oturum yapılmasını öneriyoruz. Ailede problemler varsa, herkes problemleri yazar, konuşmaz. Haftada bir kez bir araya gelinir mentör moderatör olur, problemler konuşulur. Bunun gibi uygulamalar var. Aile içinde bazı temel kavramlar var mesela sen dili yerine ben dilini kullanmak gibi. Bir ailede yüz tane problem varsa bunun yüzde 80’i aslında yüzde 20’lik bir kısmın tekrarından oluşur. Buna Pareto yasası denir. Yani yüzde 20’yi çözdüğünüz zaman problemin yüzde 80’i çözülmüş olur ailedeki problemlerin büyük bölümü ortadan kalkar.” dedi.
“Güç mücadelesi birbirini domine etmeye yönelik bir ilişki biçimi olarak sunuluyor”
Ailede rekabetçi değil tamamlayıcı bir ilişki modelinin benimsenmesi gerektiğini belirten Tarhan; “Paranın en çok harcandığı alanlar, çocuğun eğitimi gibi konular. Bu konularda nasıl çözümler üretilebilir? Yani sorun odaklı değil, çözüm odaklı olabilmek ve pozitif iletişime ağırlık verebilmek gerekiyor. Bununla ilgili olarak modüllerde bu başlıklar işleniyor. Yani birinci adım farkındalık. Aile kavramıyla ilgili küresel ölçekte yaşanan olumsuz değişim ele alınıyor. Mesela küresel olarak, Batı kültürü ve modernizm aileyi şu anda şöyle öğretiyor: Karı-kocanın birbirleriyle rekabet ettiği bir ortam. Rekabetçi bir ilişki olarak görüyor. O sana bağırıyorsa sen de ona bağır, o sana bir şey fırlatıyorsa sen de ona fırlat. Niye? Güç mücadelesi birbirini domine etmeye yönelik bir ilişki biçimi olarak sunuluyor. Bugün modern Batı’da da bu tartışılmaya başlandı. Ailede rekabetçi ilişki değil tamamlayıcı ilişki olacak.” ifadelerini kullandı.
“Mentörlük süreci bu üç stili öğrenmekle başlıyor”
Mentörlüğün süreklilik esasına dayanan bir süreç olduğunun altını çizen Tarhan; “Mentörlükte problem çözme yöntemi geliştirebilmek, iletişim stili geliştirebilmek ve bir de stress coping style dedikleri, yani stres yönetimi stili geliştirebilmek önemli. Bir stres olduğunda ne yapılacak? Burada üç temel stil var. Birincisi coping style yani stres yönetme stili. İkincisi communication style yani iletişim stili. Üçüncüsü de problem solving style yani problem çözme stili. Mentörlük süreci bu üç stili öğrenmekle başlıyor. Önce tanımak gerekiyor herkes bu stilleri tanıyacak. Ardından problem çözme stilini geliştirme süreci geliyor. Bu aşamada ailelerle mentörlük yapan kişi bir aile seçecek hedef arkadaşlığı gibi, onunla birebir çalışacak. Aileyle, çocuklarıyla hatta mümkünse ailelerin birlikte mentörleştiği bir model de uygulanabilir. Haftanın belli bir günü bir araya gelinebilir ve bu şekilde mentörlük faaliyetleri yürütülebilir. Bu kapsamda en etkili yöntemlerden biri, içinde olguların yer aldığı kitapların okunması ve bunların birlikte tartışılmasıdır. Vaka analizleri burada çok işe yarar. Aileyle ilgili vaka analizleri yapılır, aileler birlikte bu vakaları değerlendirir. Eğer haftada bir iki saatlik bir mentörlük programı ailelerle uzmanlar eşliğinde yapılabilirse diğer zamanlarda aileler burada edindikleri tecrübeleri yaşantıya taşır, bir hafta boyunca biriktirir ve bir sonraki buluşmada bunları konuşur. 365 gün süren bir mentörlük ortaya çıkar.” şeklinde konuştu.
“Yaşanan her olayın fırsat boyutu var…”
Travmatik olayların tehdit ve fırsat boyutlarıyla ele alınması gerektiğini vurgulayan Tarhan; “Doğal afetlerde olsun ya da başka travmalarda olsun, buna iki türlü yaklaşım var. Birincisi tehdit boyutu, ikincisi de fırsat boyutu. Eğer tehdit boyutuna odaklanırsak sürekli bir stres, hatta kronik stres oluşuyor. Bunun sonucunda birçok hastalık ortaya çıkıyor evde grup stresi oluşuyor, ev içi tartışmalar artıyor, çocuklar arasında çatışmalar çoğalıyor. Yani bu durum bir grup stresine dönüşüyor hastalıklara yakalanma oranı artıyor. Aynı şey iş yerleri için de geçerli iş yerinde grup stresi varsa hastalıklar artıyor. Buna karşılık, yaşanan her olayın bir de fırsat boyutu var. Biz buna ‘Travma Sonrası Büyüme’ diyoruz. Bununla ilgili ölçekler de var. Bazı kişiler travmayı daha çabuk atlatırken, bazılarında bu süreç daha uzun sürebiliyor. İnsanın değiştirebileceği şeyler var değiştiremeyeceği şeyler var, gücünün yettiği ve yetmediği, kontrol edebildiği ve edemediği şeyler var. Böyle durumlarda kişinin kontrol edebileceği alanlara odaklanması lazım.” dedi.
“Ümitsizliğe düşmeyen insanların önüne görünmeyen fırsatlar doğuyor”
Keşfedici umutsuzluk kavramına dikkat çeken Tarhan; “Bazı insanlar hep karamsar, umutsuz olabiliyor. Böyle umutsuzluğa düşüldüğü zaman buna keşfedici umutsuzluk diyoruz. Terapilerde buna şöyle bir örnek veririz: Büyük bir süt kazanı düşünün. Süt kazanının içine iki tane kurbağa düşüyor. Kurbağanın biri, ‘Bu koca kazandan ben kurtulamam.’ diyor ve bırakıyor. Diğeri çırpınıyor, çırpınıyor, pes etmiyor. ‘Allah’tan ümit kesilmez.’ diyor, çırpınıyor. Sonra farkında olmadan orada bir yağ tabakası oluşuyor. Hiç öngöremediği, düşünemediği bir şey. O yağ tabakasının üzerine çıkıyor ve kurtuluyor. Hayatta da buna benzer bir durum var biz buna ‘Gizli Psikoloji Yasası’ diyoruz. Ümitsizliğe düşmeyen insanların önüne görünmeyen seçenekler çıkıyor, fırsatlar doğuyor, kapılar açılıyor. Onun için burada yapılacak en önemli şey insanlarda ümidi ayakta tutmak. Yani ‘Evet, şu anda bir sıkıntı yaşıyoruz, haklısınız fakat orta ve uzun vadede bunun olumlu sonuçları olacak.’ diyebilmek. ‘Bunu bir tehdit olarak değil bir fırsata nasıl dönüştürürüz?’ yaklaşımıyla, pozitif psikoterapi yöntemleriyle hareket etmek, bugün için en etkili travma tedavisidir.” diyerek sözlerini sonlandırdı.

