Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Acıya anlam katarsanız acıyı yönetebilirsiniz”
Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Üsküdar Üniversitesi Sürekli Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi (ÜSEM) ile Akdeniz Kültür ve Eğitim Derneği iş birliğiyle düzenlenen “Manevi Destek, Manevi Danışmanlık Eğitici Eğitimi” programında Said Nursî’nin Hastalar Risalesi eserini psikolojik açıdan değerlendirdi. Tarhan, risalede hastalığın sadece fiziksel değil, ruhsal bir eğitim süreci olarak ele alındığını belirterek; sabır, şükür, umut ve dua kavramlarının psikospiritüel terapi açısından önemine vurgu yaptı. Hastalar Risalesinin modern psikoterapi yaklaşımlarıyla, özellikle logoterapi ve kabul temelli terapiyle örtüştüğünü ifade eden Tarhan, “Acıya anlam katarsanız acıyı yönetebilirsiniz.” diyerek hastalığın insana içsel farkındalık, teslimiyet ve tevekkül kazandırdığını ifade etti.

Çevrimiçi gerçekleştirilen eğitimin moderatörlüğünü Prof. Dr. Hüseyin İbrahim Yeğin yaptı.
Hastalar Risalesinin psikolojik analizinin yapıldığı eğitim programı, Türkiye’nin birçok şehrinden katılımcılar tarafından ilgiyle karşılandı.
“Vicdanın merkezinde niyet yer alır”
İnsani değerlerle sağ beyin arasındaki ilişkiye dikkat çeken Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan; “Vicdanın merkezinde niyet yer alır. Burada ruh, nefis, kalp, akıl, beyin, bilinç ve kuantum evren gibi birçok kavram birbiriyle iç içedir. Vicdanın ortasında niyetin bulunması gerçekten çok manidar çünkü tüm bu unsurlar birbirine bağlıdır. İnsanı diğer canlılardan ayıran da işte bu bütünlüktür. Diğer canlılarda yemek, içmek, barınmak gibi temel ihtiyaçlar vardır ancak insanın insani değerleri ve manevi boyutu farklıdır. Burada özellikle insani değerlerle sağ beyin arasındaki ilişki dikkat çekicidir. Sağ beyin, beynin manevi yarım küresi olarak da adlandırılır. Bu konuda bir hocamızın yaptığı çalışma var. Gardner’ın 1980’de yayınladığı araştırmada da 6 erdem ve 24 değer tanımlanmıştır. Bunların hepsi aslında maneviyatla ilişkilidir. Sol beyin mantık, muhakeme, analiz, konuşma ve hesaplama gibi işlevlerden sorumludur. Sağ beyin ise duygular, heyecanlar, müzik, sanat, anlama ve maneviyatla ilgilidir. Yani sağ beyin, özgeci ve empatik yönüyle insanın manevi boyutunu temsil eden yarım küredir.” diyerek sözlerine başladı.
“Umut, insanın iç dünyasında bir keşif enerjisi oluşturur”
“Manevi değerlerin insana kazandırdığı temel güçler vardır. Bu değerler insanın ruhunda, beyninde ve zihninde değişim meydana getirir. Bunlardan ilki huşu hissidir. Huşu, insana teselli ve sükûnet verir. Samimiyet, dua, ihlas ve iyi niyet kişinin öz eleştiri yapmasını sağlar, güven duygusunu güçlendirir, yalnızlık hissini azaltır. Tefekkür yani derin düşünme hayata anlam katar, insanın yüce olanla bağ kurmasına yardımcı olur. Böylece ölüm, yalnızlık, korku ve belirsizlik duyguları hafifler. Sabır, insanda duygu erteleme ve dayanıklılık becerilerini geliştirir. Merhamet, empatiyi güçlendirir gönül zenginliğini, uzlaşmayı ve yardımlaşmayı teşvik eder. Dürüstlük ise kişiye hesap verebilirlik kazandırır, adalet duygusunu pekiştirir ve öngörülebilirliği artırır. Nehir ve emin olmak yani peygamber kıssalarından alınan ilham, insan için bir motivasyon kaynağıdır. Derin sosyal bağların kurulmasına yardımcı olur. Vicdanlılık ise ilzam kuralı dediğimiz bir ilkedir. Yakın ilişkilerde kötülüğü, kıskançlığı, dedikoduyu ve gıybeti engeller. Tevazu ve kulluk bilinci, içimizdeki narsisizmi kontrol altına alır. İnsanı bencillik ve çıkarcılıktan uzaklaştırır. Tüm bu değerlerin içinde bir duygu vardır ki, hepsine nüfuz eder. Umut… Umut duygusu, insanın iç dünyasında bir keşif enerjisi oluşturur. Umutsuzlukla mücadele edildiğinde insan yeni anlamlar keşfeder, gelişir ve olgunlaşır.” ifadelerini kullandı.
Acıya anlam katarsanız acıyı yönetebilirsiniz…
Akıl, kalp ve ruh dengesine dikkat çeken Tarhan; “Hastalar Risalesinde hastalık sadece fiziksel bir durum olarak değil aynı zamanda ruhsal bir eğitim süreci olarak değerlendiriliyor. Yapay zeka bile Hastalar Risalesini analiz ettiğinde bu yaklaşımın modern psikolojideki bilişsel yeniden yapılandırma, kabul temelli terapi veya radikal kabullenme yöntemleriyle paralellik gösterdiğini ortaya koyuyor. Bu bakış açısı terapi ilkesi, anlam arayışı, bilişsel dönüşüm, duygusal yüzleşme, ruhsal dayanıklılık, benlik bilinci ve sosyal destek arayışı gibi unsurları içeriyor. Risale-i Nur’un yaklaşımında ise tefekkür, kâinatın anlamlandırılması, pozitif iç konuşma, tevekkül, sabır, şükür, ölüm ve yalnızlıkla yüzleşme, dua, umut ve sonsuzluk bilinci ön planda yer alıyor. Burada ‘Acz, fakr, zaaf, şefkat ve tevekkül’ beşlemesiyle egonun disipline edilmesi vurgulanıyor. Aynı zamanda manevi gruplaşma, toplumsal fayda ve kimlik arayışı da bu yaklaşıma dahil. Hastalar Risalesi bir bakıma psikospiritüel bir terapi yöntemidir. Pozitif psikoloji ve logoterapiyle yani kendini aşma temelli yaklaşımlarla örtüşür. Bu tür yaklaşımlar transandantal terapi olarak da adlandırılır ve insanın anlam arayışı üzerine yoğunlaşır. Risale, umut, anlam ve benlik ötesi bir bağlılık geliştirerek hastalığa ve acıya bir anlam kazandırır. Viktor Frankl’ın logoterapisinde söylediği gibi ‘Eğer bir acıya anlam katarsanız o acıyı yönetebilirsiniz.’ İşte Risale de acıya anlam katar bu nedenle acı hafifler, insanın dayanma gücü artar. Risale Terapiyi on adımda özetlemek mümkündür. Bu süreçte ‘4 + 4 + 2’ modeli öne çıkar. İlk dört adım aklı, ikinci dört adım kalbi devreye sokar, son iki adım ise ruhu yani yüksek iradeyi bütünleştirir. Aklı eğitir, duyguları olgunlaştırır ve ruhu yüceltir.” şeklinde konuştu.

Sabır, manevi olgunlaşma yolu
Acının geçici, kazancın kalıcı olduğunu söyleyen Tarhan; “Hastalar Risalesinde sabır hem psikolojik dayanıklılık hem de manevi olgunlaşma yolu olarak işleniyor. Ancak burada sabır, pasif bir tahammül değil bilinçli, anlamlı ve şuurla yaşanan bir ruh terbiyesi biçiminde anlatılıyor. Aktif sabır, amaca yönelmiş bir eylemdir. Acının anlamsızlığını reddeder ona anlam kazandırır. Risalelerde ‘Sabır, zamanı anlamlı kılma sanatıdır.’ denir. Bu anlayışa göre sabır, beklemek değildir bilinçli beklemeyi öğrenmektir. ‘Musibetin tesiri kısadır, sabır ise uzun bir sevaptır.’ ifadesiyle de bu durum vurgulanır. Sabır, hastalık sürecinde geçen zamanın boşa gitmesini engelleyen içsel bir direniş gücüdür. Kısa süreli acılara karşı uzun vadeli kazanç bakışı geliştirmeyi öğretir. Modern psikolojide bu durum bilişsel yeniden yapılandırma olarak geçer. Acı geçicidir ama kazancı kalıcıdır. Hastalar Risalesi ise buna gecikmiş haz ilkesi perspektifinden yaklaşır. Yani kişi, şimdiki hazzı değil gelecekteki anlam ve huzuru düşünerek rahatlayabilir. Hastalar Risalesinden öğreniyoruz ki kişi acı çekerken bile sevap kazandığını, manevi bir kazanç elde ettiğini bildiği için sabreder. Bu bilinç sabrı umutla besler.” dedi.
“Sabır ve şükür duygusal farkındalığı artırır”
Sabır ve şükür kavramlarına değinen Tarhan; “Hastalar Risalesinin 14’üncü devasında hayatın anlamını sorgulama teması işleniyor. ‘Madem ölüm var, hastalık da onun bir habercisidir. Öyleyse hayatı anlamlı yaşamalı.’ deniyor. Hastalık, insanı hem ölümü hem yaşamı hem de kendisini daha derin düşünmeye sevk eder. 13’üncü ve 18’inci devalarda ise hastalığın günahların affına vesile olduğu bu yönüyle de bir tövbe daveti niteliği taşıdığı anlatılır. Kişi geçmiş yaşamını gözden geçirir, hatalarını fark eder ve içsel bir düzeltme arayışına girer. Bu anlayış, manevi farkındalık, etik öz değerlendirme ve suçluluk duyarlılığı terapileriyle benzerlik gösterir. 7’nci ve 21’inci devalarda hastalığın insanı dua etmeye, düşünmeye, yalnızlığa ve tefekküre yönelttiği vurgulanır. Sürekli dış dünyaya odaklanan insan bu süreçte iç dünyasıyla yüzleşir. Aslında hastalık insanın kendini unuttuğu bir dönemde onu yeniden kendisiyle buluşturur. Bu durum meditatif bir farkındalık oluşturur ve kişinin içsel gözlem becerisini güçlendirir. 10’uncu 12’nci ve 25’inci devalarda ise sabır ve şükür kavramları öne çıkar. ‘Sabır bir nurdur, şükür ise nimeti çoğaltır.’ denir. Hastalık sabırla ve şükürle değerlendirildiğinde kişinin duygusal farkındalığını artırır. Bu da duygusal düzenleme bilinci kazandırır. Anadolu’da sıkça söylenen bir söz vardır, ‘Sabır acıdır, meyvesi tatlıdır.’ Gerçekten de sabır, acı verici bir süreçtir ama sonunda ruhsal olgunluk ve huzur meyvesi verir.” diyerek sözlerine devam etti.
“Şükür yaşamla bağı güçlendirir”
Şükür ile ruhsal dayanıklılığın artabileceğini dile getiren Tarhan; “Hastalar Risalesindeki öğretinin üçüncü adımı şükürdür. Birinci adım farkındalık, yani kişinin kendini analiz edebilmesidir. İkinci adım sabır, üçüncü adım ise şükürdür. Hastalar Risalesi, şükretmeyi yalnızca bir dini vecibe olarak değil aynı zamanda psikolojik bir iyileşme ve ruhsal yeniden yapılanma aracı olarak ele alır. Said Nursî, hastalık tecrübesi içinde şükrü eksiklik, kayıp ve acı karşısında gerçekleşen zihinsel ve duygusal bir dönüşüm biçiminde işler. Şükür, dönüştürücü bir farkındalık biçimidir. Duygusal istikrarı sağlayan bir kaynak, inanç temelli pozitif psikolojinin de çekirdeğidir. Yani insanın zorlukları kazanca çevirmesini, olumsuzluklara manevi bir bakış açısıyla yaklaşmasını sağlar. Şükür, yalnızca nimet geldiğinde değil nimetin gizlendiği anlarda da fark edilen bir bilinç halidir. Bu yönüyle kişiye, geliştiren travma dediğimiz bir içsel olgunluk kazandırır. Günümüzde şükür günlüğü olarak da bilinen bu uygulama, Risaledeki anlayışla örtüşür. Hastalık sayesinde şükretmeyi öğrenen kişi acıdan kaçmaz onu dönüştürür. Şükür, acıya anlam katar insanın hem ruhsal dayanıklılığını hem de yaşamla bağını güçlendirir.” ifadelerini kullandı.
Travma sonrası yeni anlam inşası…
Yüzleşme, kabullenme, sentez üçlemesine dikkat çeken Tarhan; “25’inci deva umutla geleceğe yönelmeyi ele alır. Bugünü görüp geleceği göremeyen insan için şükür duygusunun önemini vurgular. ‘Şükredenin sonu huzurla biter.’ anlayışıyla şükrün insanı aydınlığa taşıyan bir yol olduğunu söyler. Şükür, huzura ulaşmanın yolundaki ışığı temsil eder. 17’nci deva ise kişinin kendini değerli hissetmesiyle ilgilidir. Allah’ın özel ilgisine mazhar olduğu düşüncesi insana anlam duygusu kazandırır. Hastalık bu anlamda Allah’a yakınlaşmak için bir vesile olur kişide ilahi sevgiye muhatap olma hissini uyandırır. Dördüncü adım sentez aşamasıdır. Bu noktada kişi akıl yürütmeyle yüzleşme ve kabullenme sürecine girer. Hastalar Risalesinin yüzleşme, kabullenme, sentez üçlemesi, kişinin yaşadığı acıyla doğrudan temas kurmasını sağlar. Acıyı inkar etmek ya da protesto etmek yerine onu anlamlandırarak ruhsal bütünlüğe ulaşmak, bireysel ve manevi dönüşüm açısından eserin en temel terapötik eksenlerinden biridir. Bu yaklaşım modern psikoterapideki yüzleşme, duygusal inkarın çözülmesi ve travma çalışmalarıyla benzerlik taşır. Kişiye içgörü kazandırır, duygusal olarak bastırılan duyguların farkına varılmasını ve çözülmesini sağlar. Direnç yerine içsel uyum geliştirmeyi hedefler. Bu yönüyle Hastalar Risalesi, travma sonrası yeni anlam inşası yaklaşımıyla örtüşür. Bu logoterapi ve anlam merkezli terapilerde de anlam kurma süreci olarak bilinir.” şeklinde konuştu.
“Dua, Allah’la irtibatın en güçlü yoludur”
Duanın içsel bir dönüşüm sağladığını dile getiren Tarhan; “Hastalık Risalesine göre dua yalnızca bir ibadet biçimi değil aynı zamanda insanın içsel dönüşümünü ve ruhsal iyileşmesini destekleyen çok katmanlı bir iletişim biçimidir. Risalede dualar üç temel kategoride ele alınır. Birincisi lisani dualar, yani dilek, şifa ve mağfiret taleplerini içeren sözlü dualardır. İkincisi fiili dualar, yani tedaviye başvurmak, sebeplere sarılmak gibi eylemle yapılan dualardır. Üçüncüsü ise hal diliyle dualardır. Acz ve çaresizlik anlarında kalpten gelen, söze dökülmeyen içsel yakarışlardır özellikle 14’üncü deva. Ayrıca tevhidi dua kavramı yalnızca Allah’tan isteme bilincini temsil eder. Bu bireyin tevekkül ve teslimiyet içinde varoluşunu anlamlandırmasını sağlar. Hastalık bu yönüyle insanın Allah’la bağlantı kurma fırsatıdır. Modern psikoterapiyle paralellik gösteren bu anlayışta dua ruhsal bir müdahale aracı olarak görülür. Acceptance and Commitment Therapy (Kabul ve Kararlılık Terapisi), logoterapi ve manevi danışmanlık yaklaşımlarıyla benzer şekilde dua aracılığıyla birey direnci bırakır, kabullenmeye yönelir ve içsel anlam üretir. Risalede dua, direnç, teslimiyet, tevekkül ve sabır boyutlarıyla ruhsal dengeyi destekler. Pozitif psikolojinin temel kavramları olan umut, şükür ve değer duygusuyla da örtüşür. Bu açıdan dua hem klasik terapi teknikleriyle ortak zeminlerde buluşan manevi bir terapi biçimi hem de modern psikoterapiye entegre edilebilecek derin bir içsel araç olarak değerlendirilebilir. Dua, aynı zamanda duygusal boşalım ‘katarsis’ sağlayarak bastırılmış duyguların ifadesine zemin oluşturur. Bu süreç bireyde manevi bağlanma ‘spiritual attachment’ geliştirir. Kişi dua sayesinde kendini yalnız hissetmez, anlamlı bir bağ kurar. Çünkü dua, Allah’la irtibatın en güçlü yoludur.” dedi.
“Teslimiyet ve tevekkül iki temel manevi öğretidir”
Teslimiyet ve tevekkül kavramları arasındaki farkı açıklayan Tarhan; “Hastalığın insana öğrettiği en önemli duygulardan biri teslimiyet ve tevekküldür. Ancak bu iki kavram birbirine yakın görünse de aslında farklı boyutları temsil eder. Teslimiyet, kişinin kendini ilahi iradeye bırakmasıdır. Bir anlamda uçağın kaptanına güvenip koltuğuna yaslanmak gibidir. Kontrolü elinden bırakır, güven duygusuyla sürece teslim olur. Bu duygusal bir yönelimdir. Tevekkül ise teslimiyetin bir adım ötesidir. Burada kişi Allah’ı vekil tayin eder. Tıpkı bir avukatın müvekkilini temsil etmesi gibi, insan da Allah’a vekalet verir ‘Benim adıma karar verebilirsin.’ der. Bu, güvenin zihinsel boyutudur. Allah’a güvenmenin bilinçli bir kabullenişidir. Ruhsal tutum dönüşümünde teslimiyet ve tevekkül, iki temel manevi öğretidir. Psikoterapi açısından bakıldığında bu kavramlar radikal kabullenme yaklaşımına karşılık gelir. Kişiye belirsizlikle baş etme, kaderi anlamlandırma ve içsel huzur kazanma becerisi kazandırır. Bir insanın ‘Ya uçak düşerse?’ gibi bir belirsizlikle yaşadığı kaygı, tevekkül ve teslimiyetle azalır. Çünkü bu iki tutum zihinsel ve duygusal düzeyde belirsizliğe dayanıklılık oluşturur. Kaderin farkına varmak, yaşananları anlamlandırmak ve rızayla kabul etmek, kişiyi içsel mücadeleden değil ruhsal olgunlaşmadan geçirir.” diyerek sözlerini sonlandırdı.

