Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Fikirler ve Değerler Kulübünün düzenlediği “Varoluştan Anlam Arayışına” konulu psikoloji sohbetleri etkinliğinde öğrencilerle bir araya geldi. İnsanın hayattaki anlam arayışının onu hakikati bulma yolculuğuna götürdüğünü belirten Tarhan, ölümden sonra hayatın olmasının rasyonel inancı temsil ettiğini söyledi. Tarhan, kişiyi hakikate götüren yolculuğu da anlattı.
İTÜ Ayazağa Kampüsü Süleyman Demirel Kültür Merkezinde gerçekleşen etkinliğe üniversite öğrencilerinin ilgisi yoğun oldu.
“Geçmişin farkına varan, zamanı düşünen tek varlık insandır”
İnsanlarda diğer canlılardan farklı olarak dört tane genetik kodun bulunduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Nevzat Tarhan; “Biri anlam arayışı geni, meta kognitif yani zihin üstü genler. İkincisi yeniliği arama geni. Hiperaktif kişilerin beyninde iki tarafta da aynı gen bulunuyor. Kıpır kıpır, yerinde duramayan, aceleci, sabırsız, keşfedici kişilerde yeniliği arama geni daha yüksektir. Üçüncüsü geçmiş zaman algısı genidir. Geçmişin farkına varan, zamanı düşünen tek varlık insandır. Dördüncüsü ise ölümü algılama genidir. Öleceğini bilen tek canlı insandır. Onun dışında hiçbir canlı öleceğini bilmiyor. Yiyor, içiyor, yaşıyor ve zamanı gelince ölüyor. Bütün canlıların beyninde doğuştan gelen bir kod var. Yaşam kalım kodu… İnsanların beynindeki yazılım ise yaşam kalım yazılımıdır. Depresyondaki kişide o yazılım bozuluyor. Yaşama isteği, enerjisi azalıyor fakat ani bir şok, olay olduğunda beynin düşünen kısmı devreden çıkıyor, hisseden kısım devreye giriyor. Daha sonra sürekli beyni yanlış kullanmaktan ön beyni bozuyor ve yaşamak istememe ve depresyon da ortaya çıkıyor.” ifadelerini kullandı.
“Varsayıma varsayımla karşılık vermek sadece insanda var”
Anlam yüklemenin insandaki genetik bir kod olduğunu belirten Prof. Dr. Tarhan, bu yüzden insanın anlam arayışına girdiğini söyledi. Tarhan; “Anlam ararken aklına bir bilgi geliyor. O bilgiyi anlamlandırırsa bu belirsizlikten kurtuluyor. Aklına bir düşünce bir his geliyor onu muhakkak anlamlandırması lazım. Otistik çocuklarda olmayan ama insanda olan ayna nöronlar var. Onlar karşı tarafın beynindeki telsiz gibidir. İki beyin konuşuyor, karşı tarafın ne düşündüğünü ne hissettiğini insan hissediyor. Beyinde motor ayna nöronlar var. Motor ayna nöronlarda mesela kolunu kaldırdığında karşı taraf sana bakıyorsa onun da beyninde aynı motor ayna nöron harekete geçiyor. Bir de duygusal ayna nöronlar var. Sen onu çok seviyorsan ya da kötü niyetiysen veya aşıksan karşı tarafın beyninde paralel duygusal ayna nöronlar titreşiyor. Aynı telsiz gibi. İnsanoğlu radyo frekansıyla ses naklediliyor ama beyinde bu doğuştan, yaradılıştan gelen bir şey. Mesela karşı tarafta birisi konuşuyor. Ben onun ne düşündüğünü tahmin ediyorum buna zihin teorisi deniyor. Karşı tarafın ne düşündüğünü varsayıyorsunuz bir anlam yüklüyorsunuz daha sonra insan beyni ikinci bir iş daha yapıyor. Teori teorisi yapıyor. Karşı tarafın ne düşündüğünü düşünüyor. Ne düşündüğünü algılıyor ondan sonra ona ne cevap vereceğini de algılıyor. Varsayıma varsayımla karşılık verebiliyor. Bu sadece insanda var.” şeklinde konuştu.
“İki beynin ortak çalışmasını ön beyin sağlıyor”
Öğrencilerin dikkatlice takip ettiği programda anlam arayışında insana özgü anlamlandırmanın nasıl olduğundan da bahseden Prof. Dr. Nevzat Tarhan; “Beynimizin ön bölgesi karar verme bölgesidir. Anlamlandırmayı orası yapıyor. Sol beyin muhakeme, analiz, hesaplama, matematiksel beyin akıl yürütmeyle ilgidir. Sağ beyin ise duygularımızı, heyecanlarımızı, estetik algımızı ve etik ile ilgili bütüncül bakış sağlıyor. İki beynin ortak çalışmasını ön beyin sağlıyor. Canlılar içerisinde beynin 2/3’ü frontal temporal dediğimiz bölgedir. Bu bölge bütün canlılarda en büyük oranda insanda bulunuyor. Anlam, karar verme bölgesidir. Oraya beynin kaptan köşkü denir. Olayı anlamlandırıyor ve kararlar veriyor. İnsan beyni bu kararları verirken önce geçmişi tanıyor. Beyinde matematiksel radar var. Geçmişi tarıyor, geleceği tahmin ediyor, tepki veriyor. İyicil düşünce, kötücül düşünce ne anlatmak istiyor diye tarıyor. Sağlıklı bir şekilde tararsa sağlıklı kararlar veriyor. Geleceği taraması için de kendini geliştirmesi lazım…” dedi.
Hafızanın 6 Sadık Bekçisi…
Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Irvin D. Yalom’un tanımladığı modern insanın 4 temel anksiyetesini anlattı. Tarhan; “Bunlardan bir tanesi anlam arayışıdır. Kişi anlamlandıramadığı zaman anksiyete artıyor ve bunalıma giriyor. İkincisi belirsizlik korkusudur. Üçüncüsü ölüm korkusu ve dördüncüsü ise yalnızlık korkusu olarak geçiyor. İnsan anlam arayışında ‘Nereden geldim, nereye gidiyorum ve niçin?’ sorularını sorar. Buna 5N1K diyen Kanadalı bir psikolog var. ‘Kim, ne söyledi, nerede, ne zaman, nasıl, niçin?’ sorularını soruyor ve buna ‘Hafızanın 6 Sadık Bekçisi’ diyor. Beyinde kim networkü, nerede networkü, nasıl networkü, niçin networkü var. Mesela bir insan üç tane dil biliyor. Türkçe, İngilizce, Arapça diyelim. Üçünün de beyinde ayrı networkü vardır. Hiçbiri konuşurken birbirine karışmaz ama düşünerek konuşursan karıştırırsın. Beyin üçünü de çocukluktan itibaren öğrendiyse üç tane network olarak kullanabilir. Pratik yapmakla ilgisi var.” ifadelerini kullandı.
“Beynimizdeki frontal lob olmazsa medeniyet olmaz”
İnsanda kendi kimliğini arayıp bulma arzusu olduğunu söyleyen Prof. Dr. Nevzat Tarhan; “Felsefi ve derin düşünen, kendi varoluşunun, geleceğinin farkına varan ‘Niçin varım, nereden geldim nereye gidiyorum?’ sorularını soran canlı sadece insandır. Bunu insandaki frontal loba borçluyuz. Beynimizdeki frontal lob olmazsa medeniyet olmaz. Şempanzeyle insan beyni arasındaki fark yüzde 95, genler aynı. Yüzde 5 farkla şempanze yerine insan olmuşuz. Bu yüzde 5 farkla bazı metafiziksel genlerle ilgili. Sonuçta insanda, ‘Ben kimim, nereden geldim, nereye gidiyorum?’ diye sorma arzusu var. Kendi kimliğini arayıp bulma… Beyinde 5N1K’nın networkleri vardır. Buna uygun davranırsan bu dünyada mutlu olabilirsin. Beyin bize verilmiş müthiş bir hediyedir. Kullanabilen her şeyi yapabilir.” şeklinde konuştu.
“Kuantum fiziği ortaya çıkınca maddenin bilgi hali ortaya çıktı”
Kuantum dolanıklılığın kanıtlanmasıyla maddenin bilgi halinin ortaya çıktığını söyleyen Prof. Dr. Nevzat Tarhan; “Kuantum dolanıklılığın kanıtlanması demek maddenin izafiyetinin kanıtlanması demektir. Einstein zamanın izafiyetini kanıtlamıştı. Madde izafiyetinde ise aslında evren madde tabanlı kabul ediliyor. Daha sonra fizik ve temel bilimler ilerledi. Evren madde tabanlı değil evren enerji tabanlı denildi. 2022’ye kadar öyle kabul ediliyordu. 2022’den sonra da anlaşıldı ki evren dijital tabanlı, her şey dijital. Maddeye diyalektik olarak anlam çıkıyor, kabul ediliyor. Kuantum fiziği ortaya çıkınca maddenin bilgi hali ortaya çıktı. Maddenin üç haline bilgi hali de eklendi. Mesela bir proje çizileceğinde önce kafanızda bilgi var. O bilgiye göre bir saklama yapıyorsunuz. Sonra tasarım ve hesaplama yapıyorsunuz ardından projeyi çiziyorsunuz. Daha sonra o projeyi hayata geçirmek gerekiyor. Bunun için güç ve enerji lazım, burada da fizik devreye geliyor.” dedi.
“İnsanoğlu şu anda rasyonel bir inanç arayışı içerisinde”
İnsanın anlam arayışına ve teselliye ihtiyacı olduğunu söyleyen Prof. Dr. Tarhan; “Hakikate götüren birinci yol deney ve gözlem ikincisi ise akıl yürütmedir. Akıl yürütme sistemiyle düşünce deneyi yaparak MR cihazı ortaya çıktı. Üçüncüsü rasyonel sezgidir. Mesela Mozart’ın eserlerinin ortaya çıkması rasyonel sezgiyle olmuştur. Newton’un elmayı bulması… İnsanlık tarihini değiştiren üç tane elma var: Birincisi Hz. Adem’in elması, ikincisi Newton’un elması, üçüncüsü de Apple’ın elması. Hayatı ve dünyayı değiştirdi diyebiliriz. Onun için insanın hayatta anlam arayışı vardır. Bu insanı hakikati bulma yolculuğuna götürüyor. Hakikate götüren üç yoldan birincisi deney ve gözlem, ikincisi akıl yürütme, üçüncüsü rasyonel sezgi, dördüncüsü de rasyonel inançtır. Evrende bir yaratanın olması gerekli mi sorusuna cevap verecek rasyonel bir inanç olmalı. İnsanoğlu şu anda rasyonel bir inanç arayışı içerisinde. 21. Yüzyıldaki en büyük ihtiyaç, akla uygun tek doğru inancın bulunmasıdır. İnsanlar bunun arayışı peşinde…” şeklinde konuştu.
“İnanç ile bilim birbirinin rakibi değil tamamlayıcısıdır”
İnanç ve bilimin birbirini tamamladığı zaman insanın kafasında belli bir zemine oturduğundan bahseden Tarhan; “İnanç ile bilim birbirinin rakibi değil birbirinin tamamlayıcısıdır. Bunlar politik konular değil tamamen varoluşsal konulardır. Birbirlerini tamamladıkları zaman kafada belli bir zemine oturuyorlar. O zaman senin yaptığın matematik, fizik, kimyayla uğraşmak bile sanki buna göre yaratıcının benden istediği bir şey olarak görebiliyorsunuz. Nasıl davranırsan bu evreni yaratana, ilahi hedefine uygun, yüksek anlama uygun hareket etmiş olurum diye düşünmek gerekiyor. Biz bunu terapi yöntemi olarak kullanıyoruz şu anda. Üçüncü nesil psikoterapiler var. Bunlardan bir tanesi de yüksek bir güce, yüksek bir değere inanmaktır. Zihinsel bir sığına sahip olmak, büyük bir anlamın parçası olduğunu hissetmek. Travma, üzüntü, korku yaşadığın zaman büyük bir anlamın parçası olduğunu, ölümden sonra yok olmayacağını sadece bir enerji bandında başka bir enerji bandına geçeceğini öğrendiğinde insan o zaman diyor ki: ‘O halde ben bu hayatta iyi ve güzel şeyler yaparsam ondan sonra daha güzel bir yaşam formuna geçeceğim.’ diyor. Ölümden sonraki farklı yaşam formu yoksa eğer her şey anlamsız.” dedi.
“Ölümden sonra hayatın olması rasyonel bir inançtır”
Bir insanın ancak ölümden sonraki hayata anlam yüklerse ölümden korkmayacağını belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan; “Bütün insanlarda sonsuzluk arzusu var, beka duygusu var. Bu beka duygusunun varlığı sebep sonuç ilişkisi olarak rasyonel akılla ölümden sonraki hayatın varlığını gösteriyor. Buna rasyonel inanç deniyor. Ölümden sonra hayatın olması rasyonel bir inançtır, olmazsa yaşayamaz. O nedenle rasyonel inançlarını, öldükten sonra bir hayatın olduğuna kişi inanırsa bir anlama oturuyor. Bu hayatı nasıl yaşayacağı ise kişinin hangi öğretiler bana iyi, hangisi ilahi hedefe uygundur diye gelen rasyonel akıl yönetimini kullanması gerekiyor. Ölümden korkmayan insan yoktur ancak bir anlam yüklediyse ölümden sonraki hayattan korkmaz. İstisnası olmayan tek gerçek budur, kaçınılmaz bir gerçek…” ifadelerini kullandı.
“En büyük kanıt akıl…”
Tarhan ölümle ilgili en büyük kanıtın akıl yöntemi olduğunu vurguladı. Tarhan, “Ölümden sonra bu duygunun insanda olması, ölümden sonra yaşamla ilgili insanda istek olması, yaratıcının varlığı ile ilgili kanıt ve değer taşımaktadır. Ölümden sonraki hayatı ile ilgili kanıt arıyorsanız, en büyük kanıt akıl yöntemidir.” şeklinde konuştu.
“Kusurlar mükemmeliyetin bir parçasıdır”
Evrendeki kusurların, hataların, düzensizliklerin aslında kaos teoreminin bir parçası olduğunu belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan; “Kusurlar mükemmeliyetin bir parçasıdır. Zaten bu olmasa mükemmeliyet olmazdı. Mesela mühendisliğin temel enerji yasalarından biri termodinamiğin yasasıdır. Termodinamik yasasında, entropi yüksekse düzensizlik var olduğu görülüyor. Evren düzenden düzensizliğe doğru gidiyor. Mesela bir salonu devamlı aydınlatmazsanız karanlık olur ya da ısıtmasanız soğuk olur. Bir odayı temizlemezseniz her tarafı çöp olur. Evreni kendi haline bıraktığın zaman, evren düzensizliğe gidiyor ve buna dış kontrol ile bir düzen sağlamak gerekiyor. Biz bunu psikolojide davranışsal entropi olarak kullanıyoruz. Yani iyilik artmazsa kötülük kendiliğinden artıyor. İyiler hiçbir şey yapmazsa bile bu dünyada kötüler aynı hızda artıyor.” dedi.
15 öğrenciye ‘Bilgelik Psikolojisi’ hediye edildi
Düzenlenen etkinliğin sonunda çekilişle 15 öğrenciye Prof. Dr. Nevzat Tarhan’ın kaleme aldığı “Bilgelik Psikolojisi” adlı eseri hediye edildi.
Tarhan öğrencilere kitaplarını imzaladı.
Çekilişin ardından Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan’a katılımlarından ötürü plaket takdim edildi.
Muhabir: Eda Nur Keçeci
Okunma : 1027
ÜHA