Hızlı ve stresli yaşam telomeri kısaltıyor!
Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Genç Yaşam Derneği tarafından düzenlenen Genç Yaşam Sempozyumu “Yaşlanmadan Yaş Almak” programına katıldı. “Longevity Felsefesi: Sağlıklı ve Uzun Yaşam Reçeteleri” başlıklı sunum yapan Tarhan, ruh, beyin ve beden üçgeninde uzun yaşamın sırlarını anlattı. Süper yaşlılık örnekleri üzerinden sosyal birlikteliğin önemine değinen Tarhan, hızlı ve stresli yaşamın telomeri yani ömrü kısalttığını söyledi.

Farklı disiplinlerden bilim insanlarının bir araya geldiği Sempozyum, Double Tree Hilton Piyalepaşa’da gerçekleştirildi.
“Genetik algoritmamız yaşam kalım üzerine kurulu”
Hücre ölümlerindeki mekanizmaları ele alan Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan; “Programlanmış hücre ölümleri vardır. Zamanı gelince hücreler, nöronlar da dahil olmak üzere belirlenmiş bir mekanizmayla ölür. Buna karşılık anti apoptozis süreçleri vardır. Hücrenin programlı ya da programsız çoğalması arasında bir denge bulunur. İşte bu hastalıklar apoptozisi yani programlanmış hücre ölümünü yavaşlatabiliyor veya hızlandırabiliyor. Telomer uzunluğunu etkiliyor ve burada anti apoptotik genler devreye giriyor. Yaşam süresiyle ve otofajiyle de bağlantılıdır. Hücre ölümlerini bu mekanizmalar etkiler. Rapamisin ve beslenme bu noktada çok önemlidir. TOR’un aktif olması kritik bir rol oynar. Açlık, otofaji ve şu anda sıkça konuşulan aralıklı oruç konuları bu mekanizmanın bir parçasıdır. Vücut belirli bir süre aç kaldığında beyin alarma geçer. Aynı durumu bitkilerde çiçekçilerin uygulamalarında da görürüz. Bir çiçek tohum ya da tomurcuk vermediğinde onu karanlık bir yere koyarlar birkaç gün sonra çiçek ‘Eyvah ölüyorum.’ diyerek yaşam kalım dürtüsüyle tomurcuk üretmeye başlar. Sonra çiçek yeniden canlanır. İnsanda da benzer bir mekanizma vardır. Kan şekeri düştüğünde apoptozis ve anti apoptozis genleri aktif hale gelir. ‘Öleceğim, yaşamam lazım.’ sinyali ortaya çıkar çünkü genetik algoritmamız yaşam kalım üzerine kuruludur önce hayatta kalmak hedeflenir. Bu nedenle kandaki glukozun düşmesi, vücudun bunu bir tehdit olarak algılayıp otofajiye geçmesi ve DNA onarımı yapması açısından çok önemlidir.” diyerek sözlerine başladı.

“Stres yönetimi, uzun yaşam açısından çok önemli”
Uzun yaşamda önemli noktalara değinen Tarhan; “Nörogelişim, epigenetik ve nöroplastisite yaşlanmada çok önemli. Süper yaşlılık da ilginç bir durum. Bu kişiler 80 yaşında olmalarına rağmen dikkat ve bellek testlerinde 55 yaş düzeyinde performans gösteriyorlar. Bu nedenle süper yaşlı olarak tanımlanıyorlar. Çalışmalarda bu kişilerin genellikle aktif bir yaşam biçimine sahip, sosyal, zaman zaman kendilerini ödüllendiren ve hayat olaylarına karşı daha optimist insanlar olduğu görülüyor. Çoğu alkol ve sigara kullanıyor ama çalışma bunu bu şekilde aktarıyor. Muhtemelen sosyal içici sınırlarında kalan kişiler bunlar. Sigarayı da büyük ihtimalle günde beşten fazla içmiyorlardır. Sigarayı veya alkolü tavsiye ediyor gibi anlaşılmasın çünkü bazı kişilerde genetik yatkınlık oluyor ve sosyal içici olamıyorlar, başladıklarında durduramıyorlar. Bu kişilerin IQ’ları normal yaş ortalamasında yani süper yaşlılığın zeka ile ilgisi yok. Ayrıca beyinlerinde anterior singulat korteks, aynı yaş grubundaki kontrollere göre daha kalın. Bu alan Einstein’da da kalındı. Çünkü anterior singulat korteks beynin duygu düzenleme bölgesidir. Stres altında soğukkanlı kalma becerisini sağlayan bölge. Bu yüzden stres yönetimi, uzun yaşam açısından çok önemli.” ifadelerini kullandı.

Negatifi gör, pozitif kal!
Stressiz bir hayatın mümkün olmadığına vurgu yapan Tarhan; “Telomer gerçeği çok önemli. Telomerler uzun süre çöp DNA gibi kabul ediliyordu fakat artık öyle değil. Şu anda hastanemizde ve üniversitemizde tıbbi genetikçiler longevity çalışmaları yapmaya başladı. Telomer uzunluğunu ölçüyorlar. Bir kişinin telomer uzunluğu ölçülüyor ve 12 ay sonra telomerindeki küçülme oranına bakılarak ortalamanın üzerinde yaşayıp yaşamayacağına dair tahminde bulunmak mümkün hale geliyor. Ayrıca kişi nasıl yaşarsa, o 12 aylık kısalma süresinin 13’e, 15’e çıkıp çıkmayacağı da ölçümlerle takip edilebiliyor. Bunun için yeni bir disiplin oluştu. Telomer kısalmasını hızlandıran klinik durumlar arasında obezite, yüksek inflamasyon, kolesterol, tansiyon, tip 2 diyabet, kanser, osteoporoz ve Alzheimer bulunuyor. Bunların hepsi telomerleri hızlı şekilde kısaltıyor. Telomeri en çok kısaltan şey ise hızlı ve stresli yaşam. Hani otomobilleri sürekli yüksek devirde çalıştırırsanız bütün aksamlar çabuk yıpranır ya aynı şekilde hızlı yaşam da telomerleri yıpratıyor. Bu nedenle stres kontrolü longevityde çok önemli. Stressiz bir hayat mümkün değil, doğru da değil. Kontrollü stres faydalıdır. Kontrolsüz stres telomerleri kısaltıyor. Öte yandan vitesi boşa alıp yaşamak da telomerleri uzatmıyor, aksine obeziteyi tetikliyor. Negatifi gör, pozitif kal… İnsanın belli bir amaç ve anlam duygusuyla yaşaması gerekiyor.” şeklinde konuştu.
Esnekliği iyi kullanmak gerekiyor
Nöroplastisite kavramına dikkat çeken Tarhan; “Frontal lob olmasa medeniyet olmazdı. Burada sihirli kavram nöroplastisite. Yani aslında beynimiz plastik bir organ. Nöroplastisite esnek düşünce demektir. Biz bu esnekliği ne kadar iyi kullanabilirsek, beynin kendini yenileme ve uyum sağlama kapasitesi o kadar güçlü olur.” dedi.

“Baldırımız ikinci kalbimizdir”
Sağlıklı yaşamın sırlarını anlatan Tarhan; “Sağlıklı nefes almak çok önemli, alveolleri geliştirebilmek de öyle. Diğer beden mekanizmalarında olduğu gibi… Mesela baldır için ikinci kalp deniyor. 2014’te yapılan bir çalışma var günde en az 5 bin adım yürüyüşün vücudun paslanmaması için gerekli olduğunu gösteriyor. Bu yürüyüş sırasında baldırdaki damarlar pompa gibi çalışıyor ve gerçekten ikinci kalp etkisi oluşturuyor. 2014’te Kanada’da yapılan bu çalışma bunu doğrulamış. Yani baldırımız ikinci kalbimizdir diyebiliriz. Bir de renkli tabak çok önemli. Folik asit ve diğer birçok vitamin mineral açısından Akdeniz diyeti temel alınıyor. Bağırsak mikrobiyotası açısından prebiyotikler ve probiyotikler de çok önemli. Prebiyotikler probiyotiklere zemin hazırlıyor. Kefir, yoğurt gibi besinler ise canlı organizmalar içerdiğinden probiyotik oluyor. Bunları dengeli bir şekilde almak, faydalı bakterileri desteklemek gerekiyor.” ifadelerini kullandı.
Kendimizde fark ettiğimiz alışkanlıkları değiştirmemiz lazım
Konuşmasında beyinde farklı yolların kullanılması gerektiğini belirten Tarhan; “Beynimizde nöroplastisiteyi geliştirmek için sürekli aynı yolu kullanmamak, aynı eşyaları kullanmamak, aynı şeylere aşina olmamak çok önemli. Kendimizde fark ettiğimiz alışkanlıkları değiştirip hareketlerimizin yönünü değiştirdiğimizde, beynimizde farklı yollar kullanmış oluyoruz. Beyin şöyle bir şeye benzer, bir vadi düşünün vadinin bir bölgesini sularsanız orası yemyeşil olur, sulamadığınız alan ise sapsarı kalır. Beyinde de aynı durum geçerli. Hangi alanı sularsak o bölge gelişiyor. Vadi gibi düşünün her tarafını kullanırsanız beynin her tarafı gelişir. Nörogelişimsel bozukluğu olan çocuklarda uygulanan duyu bütünleme tedavisi var. Bu tedavide ince motor beceriler, kaba motor beceriler, duyu becerileri, dil becerileri, sosyal beceriler, duygusal beceriler gibi birçok alanı ölçen bir duyu bütünleme profili testi uygulanıyor. Beynin her tarafını kullanacak şekilde, küçük yaştan itibaren otizm adayı çocuklara bu tedaviyi başlattığımız zaman beyin tüm alanlarını aktif kullanmaya başlıyor. Şu anda ise bilgisayar ve sosyal medyaya sürekli takılı kalan çocuklarda öğrenilmiş otizm gibi bir tablo gelişiyor. Beynin sosyal ve dijital alanlarını çok iyi kullanıyorlar ama oturup biriyle doğru düzgün sohbet edemiyorlar. Duygusal ve sosyal beceriler açısından ciddi bir eksiklik oluşuyor.” şeklinde konuştu.
“Sağlık, varlık, birlik, bilgelik dengesini yakalayabilmek çok önemli”
Mutlu bir yaşam için dengenin çok önemli olduğunu vurgulayan Tarhan; “Maslow’un Psikososyal İhtiyaçlar Hiyerarşisinde hep en tepede kendini gerçekleştirme olduğunu biliyoruz, öyle öğrendik. Fakat Maslow vefatından önce hiyerarşinin en üstüne self-transcendencei koyuyor. Bu 2017’de bir araştırmacı tarafından gün yüzüne çıkarılıyor. Kapital sistem ise bunu bilerek saklamış diyebiliriz. Peki self-transcendence nedir? Başkalarına yardım etmek, spiritüel ihtiyaçlar… Yani bir insanın psikososyal ihtiyaçlar hiyerarşisinin en tepesinde aslında kendini aşma vardır. Kişi sadece kendisi için yaşamayacak daha yüksek bir amaç için, bir değer için, insanlık için, toplum için, evren için, varoluş için… Böyle yüksek bir amaçla yaşarsa kendini aşabiliyor ve o zaman tatmin oluyor. Self-transcendence bu yüzden çok önemli. Sağlık, varlık, birlik, bilgelik… Healthy, wealthy, wisdom olarak geçiyor. Bu dengeyi yakalayabilmek çok önemli.” diyerek sözlerini sonlandırdı.

