Büyük bir anlamın parçası olmak, psikolojik sağlamlığı güçlendiriyor!

11 - Sürdürülebilir Şehirler ve Topluluklar12 - Sorumlu Üretim ve Tüketim16 - Barış Adalet ve Güçlü Kurumlar17 - Amaçlar İçin Ortaklıklar3 - Sağlıklı ve Kaliteli Yaşam4 - Nitelikli Eğitim

Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Akansel Eğitim Danışmanlık tarafından düzenlenen “Zirve Psikoloji” seminerine katıldı. Çevrimiçi gerçekleşen seminerde Tarhan, “Psikiyatrik Sorunlara Manevi Çözümler” başlıklı sunumunu gerçekleştirdi. Dini başa çıkma yöntemlerinin psikiyatrideki yerine değinen Tarhan, soyut akıl yürütmenin öneminden bahsetti. Anlam boyutunun temel unsurlarından birinin niyet olduğunu vurgulayan Tarhan, büyük bir anlamın parçası olunduğunda psikolojik sağlamlığın güçlenebileceğini söyledi. 

Çevrimiçi düzenlenen seminere katılımcılar yoğun ilgi gösterdi. 

“Bunu görebilmek soyut düşünce gerektirir…”

Soyut akıl yürütmenin önemini vurgulayan Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan; “Manevi çözümler, dini başa çıkma yöntemleri psikiyatrinin çözüm bulamadığı konularda çözüm sunan bir alan olarak dikkat çekiyor. Burada somutla soyutun farkını vurgulamak önemli. Buna abstract reasoning deniyor yani soyut akıl yürütme. Mesela bir elmaya bakıyorsunuz. Elmanın ortasında bir çekirdek var. Somut düşünen kişi sadece o çekirdeği görür ama soyut düşünen kişi çekirdeğin içinde bir elma görür. Çünkü o çekirdeğin içinde de bir elma var. Hayat programı var, DNA’sı var, yazılı. Bunu görebilmek soyut düşünce gerektirir. Yani görünmeyeni görmek. Bu yüzden bilim, tüm ihtimalleri hesaba katar. Yaratılışı da maneviyatı da dini de. Çünkü bilimde ön yargı olmaz. Bir şeyi laboratuvara koyarsınız, kanıtlarsanız doğrulamış olursunuz. Kanıtlayamazsanız da ya doğru olmadığını ya da henüz kanıtlanmaya hazır olmadığını söylersiniz.” diyerek sözlerine başladı. 

“Niyet, anlam boyutunun en temel unsurlarından biri”

İnsanın manevi organlarının var olduğuna dikkat çeken Tarhan; “Vücudumuzda nasıl organlarımız varsa kalp, akciğer, mide gibi aynı şekilde manevi organlarımız da var. Fiziksel olarak nasıl kardiyovasküler sistem, sinir sistemi, dolaşım sistemi gibi sistemler varsa ruhsal yapımızda da buna benzer bir sistem var. Manevi kelimesi Arapçada manasal demek yani anlamsal demek. Bir şeyin somut bir boyutu vardır bir de soyut yani anlam boyutu vardır. Bizde manevi dendiğinde genellikle sadece dinsel bir anlam anlaşılıyor ama bu doğru değil. Aslında yapılan her işin bir anlam boyutu vardır. Müziğin de sanatın da hayatın her alanının bir anlamı vardır. Mesela elinizde antika bir eşya olsa ve onu Bakırcılar Çarşısına götürseniz belki 1 kuruş eder ama aynı eseri Antikacılar Çarşısına götürseniz bin lira eder. Çünkü orada onun anlamı bilinir ve değeri orada ortaya çıkar. İşte her şeyde böyle bir anlam boyutu var. İnsanın da manevi organları var dediğimizde kastettiğimiz bu anlam boyutu. Burada niyet anlam boyutunun en temel unsurlarından biri. Niyetin nörobilimsel karşılıkları da çalışılıyor. Bu konu vicdanla çok yakından ilgili. Ruh yapımız akıl, nefs ve kalp olarak bölümleniyor. Bunların karşılığı olan organlar beyin, bilinç, kuantum evren ve fizikötesi evrenle bağlantılı alanlar olarak ifade edilebilir. Nasıl kuantum bir alan ise bu manevi yapılar da birer alandır.” ifadelerini kullandı. 

“Peygamber kıssaları motivasyon dersidir”

Huşu hissinin kişide huzur oluşturduğunu söyleyen Tarhan; “Manevi değerlerin, bütün hastalıklarda kullanılabilen 10 temel terapötik gücü var. Bunlardan birincisi, kişide huşu duygusunu yakalayabilmek. Bu duygu kişiyi teselli eder, sükûnet ve huzur verir. İbn Sina’nın çok güzel bir sözü vardır ‘Hekimler bazen tedavi eder, çoğu zaman teselli eder.’ der. İşte bu huşu hissi kişinin içinde bir sükûnet ve huzur oluşturur. Huzur kelimesi Arapçada hazır kökünden gelir. Yani kişi hayattaki olumlu ya da olumsuz her şeye hazır bir ruh haliyle yaklaşabiliyorsa huzurludur. Martin Seligman buna otantik mutluluk diyor. İnsan cezaevinde de olsa mutlu olabilir sarayda da olsa mutlu olabilir. İşte bu, huşu hissidir. Samimiyet ve dua bir diğer alandır. Hayata anlam katmak başka bir manevi güçtür. Sabır, doyumu erteleyebilmek, dayanıklılık eğitimi ve ümidi ayakta tutmak da yine bu manevi değerlerin içindedir. Şükran, minnettarlık, sıcak bağlar kurmak gibi değerler kişinin ruhsal dayanıklılığını artırır. Merhamet empatiyi geliştirir, gönül zenginliği kazandırır, uzlaşma ve yardımlaşmaya teşvik eder. Dürüstlük, hesap verebilirlik, adalet, öngörülebilirlik gibi özellikler kişide ehil ve emin kişi duygusunu oluşturur. Yani güvenilir olmak. Peygamber kıssaları da bu anlamda birer motivasyon dersidir. Kişide derin ve doğal sosyal bağlar kurma yetisini geliştirir. İnsanlara güven telkin eden bir yapının oluşmasına katkı sağlar.” şeklinde konuştu. 

Bu üçlü dengeyi kurmalıyız

Kendini aşma kavramından bahseden Tarhan; “Sağlık, varlık ve bilgelik dengesi. Hayatımızda bu üçlü dengeyi kuramazsak, akıl tepsimizi dengeli şekilde yerleştiremezsek o tepsi devrilir ve her şey dağılır. Bu Maslow’un psikososyal ihtiyaçlar piramidiyle de ilişkilidir. Maslow hayatının sonunda self transcendence yani kendini aşma kavramını da piramide ekliyor ama bu bilgi bir şekilde gizleniyor, yayınlanmıyor. Yayınlandığında da piramidin tepesine kendini gerçekleştirme konuyor. Halbuki orada olması gereken self transcendence yani kendini aşma. Maslow, kişinin yalnızca kendini gerçekleştirmesi değil başkalarına yardım etmesi gerektiğini yani helping others fikrini savunuyor. Ruhani deneyim yaşayan kişiler bu anlamda kendini aşabiliyor. Tatmin duygusunu bu şekilde yakalayabiliyorlar. Bu öğrenilebilir bir şey. Araştırmalar, ruhani deneyimlerin beynin duyguları düzenleme, benlik algısı ve sosyal ilişkiler gibi alanlarıyla ilişkili olduğunu gösteriyor. Ayrıca dini ve manevi konulara kişisel olarak yüksek önem veren, bu değerleri hayatının merkezine koyan kişilerde depresyon oranında yüzde 80’e varan bir azalma görüldüğüne dair bilimsel bulgular da mevcut.” dedi.

“Samimiyet ihlas ve iyi niyet demektir” 

Samimiyetin nörobilimine değinen Tarhan; “İletişimin yüzde 20’si sözlü, yüzde 80’i sözsüzdür. Bu sözsüz iletişimde esas olan da samimiyettir. Samimiyet ihlas ve iyi niyet demektir. Samimiyetin de nörobilimi var. Beynimizde ayna nöronlar bulunuyor duygusal ve motor ayna nöronlar olarak ikiye ayrılırlar. Bu ayna nöron sistemi empatiyle ilgili bir sistemdir. Zihin kuramı için ayna nöronlara ihtiyaç vardır. Samimiyetin nörokimyasına gelince kişi samimi olduğunda oksitosin, dopamin ve serotonin salgılanır. Oksitosin bağlanma hormonudur, dopamin ve serotonin ise haz ve mutluluk hormonu. Bu kimyasallar hayatımızdaki belirsizliği azaltmaya yardımcı oluyor. Yalom’un dört temel anksiyetesinden biri olan belirsizlik, insanlarda temel bir anksiyete oluşturur. Ölümü açıklama çabası, özgürlük arayışı, yalnızlığı giderme ve anlam arayışı bu anksiyetenin parçalarıdır.” ifadelerini kullandı. 

“Huzurun temel bileşeni güvendir”

Güven olmadığında sağlıklı bir tedavinin olmayacağını belirten Tarhan; “Eşitlik, hakkaniyet ve adalet kavramlarını iyi bilmek gerekiyor. Bunların hepsi anlam boyutu olan kavramlar. Yani yaratıcının sonsuz merhametini beklemek, onun adil yasalarına uymakla mümkün olur. Adalet insana huzur verir. Mesela iyi bir ayakkabı ustası, derilerin en iyisini seçip en kaliteli ayakkabıyı yapmaya çalışır. Zeki insanlar da becerilerinin en iyisini ortaya koymak için gayret eder. Biz de hayatımızda bunu yapmaya çalışacağız. Huzurun temel bileşeni güvendir. Güven olmazsa sağlık ve tedavi mümkün değildir. Sabır ve ümit birleştiği zaman bu Eyüp Peygamberin kıssasını hatırlatır. İyileşme beklentisi, ümit duygusu, negatif ve pozitif sabır vardır. Negatif sabır kişinin tehditlere, musibetlere, hastalıklara karşı dayanmasıdır. Pozitif sabır ise kendine bir hedef koyup ona karşı sabır göstermektir. Burada mahremiyet duygusu çok önemlidir. Somut ve soyut değerlere, yüksek değerlere göre düşünmek gerekir. Bunlar empati gerektiren kavramlardır. İyi insan olmak varoluşumuzun kirasıdır.” şeklinde konuştu. 

“Dünyayı düzeltmeye kendimizden başlayacağız”

Sıradan şeylerden de mutlu olunabileceğini vurgulayan Tarhan; “İnsanların hayatına anlam katmak istiyorsak önce dünyayı düzeltmeye kendimizden başlayacağız. Kendimize yapılmasını istemediğimiz şeyi başkasına yapmayacağız. Sıradan şeylerden mutlu olmayı bileceğiz. Eğer bunu hayatımızda yaşarsak diğer insanlara yardım etmek istediğimizde bizdeki samimiyet onların beynindeki ayna nöronları harekete geçirir. Böylece güven oluşur, insanlar ikna olur ve söylediklerimizi sanki kutsal bir sözmüş gibi içselleştirip uygulamaya çalışırlar. Önce bizim inanmamız lazım, anlattığımız bilgilere biz kendimiz inanmalıyız. Her günün sonunda ‘Bugün bu konularda ne yaptım?’ diye günlük not tutmak çok önemli. Meslektaşlarıma en önemli tavsiyem budur. Not tuttuğunuzda, yazdığınız bilgi yüzde 50 daha kalıcı oluyor. Not almazsanız bilgiler çoğu zaman uçup gidiyor. Yazılı hale getirmek çok kıymetli. Bu anlattığım tasarımı hayatımızda günlük pratikte uygulamalıyız yaptığımız işe anlam katmalıyız. İnsan hayatı, limandan çıkan bir gemi gibidir. Eğer hedefi, pusulası yoksa rüzgâr onu sürükler ve batıp gider. Hayatta da böyle…” dedi. 

“Ümit duygusunu canlı tutmak psikolojik sağlamlığın temelidir”

Büyük bir anlamın parçası olunduğunda psikolojik sağlamlığın güçlenebileceğini söyleyen Tarhan; “Kişinin negatif yönlerini düzeltmek yerine karakter güçlerini belirleyip, güçlü yönleri üzerinden çalışmak lazım. Kişinin yaşadığı olaylara karşı olumlu bir bakış açısı kazandırmak. Burada pozitif psikoterapi yöntemleri etkili oluyor. Pozitif psikoterapide amaç, negatifi düzeltmek değil pozitifi pekiştirmektir. Klasik psikoterapi, yaşanan bir olayın tehdit boyutuyla yüzleştirip ona karşı strateji geliştirmeye çalışırken, pozitif psikoterapi kişinin problemini bir kenara bırakır ve yaşadığı olayın ona kattığı anlamı, hayata öğrettiklerini ön plana çıkarır. Bu süreç, travma sonrası büyüme kavramıyla da ilişkilidir. Yaşanan zorluklar kişiyi geliştiren, ileride kazanıma dönüşen deneyimler olarak görülür. Kişiye yaşadığı acıların geçici olduğu ve bu sıkıntıların onu güçlendireceği öğretilir. Böylece kişi yaşadığı zorluklara dayanıklılık kazanır. Büyük bir anlamın parçası olduğunu hissetmek, ümit duygusunu canlı tutmak psikolojik sağlamlığın temelidir. Ümit ve sabır bir araya geldiğinde kişi dayanıklılık kazanır ve psikolojik olarak güçlenir. Psikolojik sağlamlığı öğrettiğimizde anksiyete kontrol altına alınabilir. Çünkü anksiyete aslında bir mesajdır, bir sinyaldir bize. ‘Bir şeyleri düzelt!’ der. Yönümüzü değiştirmemiz gerektiğini gösterir. Kişi bu anlam arayışını bulduğunda, iç huzuru yakalayabilir.” ifadelerini kullandı.

“Anhedoni ve iradesizlik depresyonun en önemli iki belirtisidir”

Depresyonun ana belirtilerinden bahseden Tarhan; “Hiçbir şeyden keyif alamamak yani hayattan zevk almama durumu tıpta anhedoni olarak geçer. Bu depresyonun sekiz ana belirtisinden biridir. Kişi yediğinden, içtiğinden, okumaktan, gezmekten ya da herhangi bir etkinlikten ilgi duymaz, yaşama karşı genel bir ilgisizlik hisseder. Bu durum mutlaka hüzün, elem veya keder duygusuyla beraber olmak zorunda değil. Hatta depresyonda pozitif belirtiler olarak acı, elem ve keder görülürken, negatif belirtiler arasında ise ilgi duymama yer alır. Bazen abolisyon denilen iradesizlik hali yani karar verememe ve seçim yapamama durumu da ortaya çıkabilir. Anhedoni ve iradesizlik depresyonun en önemli iki belirtisidir. Depresyon tanısı klinik olarak semptomların en az 3 gün sürmesi halinde şüphelenilir. 15 günden fazla sürerse majör depresyon tanısı konur. Tanıyı koyan doktor, kişinin kendini en kötü hissettiği zamanları değerlendirir. Depresyonun biyolojik tedavisinin yanı sıra, kişiye uygun terapi tekniğinin belirlenmesi çok önemlidir. Manevi terapiler herkese uygun olmayabilir. Bu yüzden tedavi sürecinde psikofarmakolojiden bilişsel davranışçı terapi, psikanaliz, pozitif psikoterapi gibi birçok terapi seçeneği bizim tedavi çantamızda bulunmalıdır. Kişiye en uygun yöntem seçilerek bireyselleştirilmiş tedavi uygulanmalıdır.” diyerek sözlerini sonlandırdı. 
 

Paylaş
Oluşturulma Tarihi28 Mayıs 2025
Güncellenme Tarihi29 Mayıs 2025