"Bir Kalite Kontrol Aracı Olarak Tasavvuf" konuşuldu

11 - Sürdürülebilir Şehirler ve Topluluklar12 - Sorumlu Üretim ve Tüketim16 - Barış Adalet ve Güçlü Kurumlar17 - Amaçlar İçin Ortaklıklar3 - Sağlıklı ve Kaliteli Yaşam4 - Nitelikli Eğitim

İslâm Tarih, Sanat ve Kültür Araştırma Merkezi (IRCICA) Genel Direktörü Prof. Dr. Mahmud Erol Kılıç Kılıç'ın konuşmacı olarak katıldığı "Bir Kalite Kontrol Aracı Olarak Tasavvuf" başlıklı konferans, NP Sağlık Yerleşkesi İbni Sina Oditoryumu’nda gerçekleştirildi. 

Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Birleşmiş Milletlerin sürdürülebilir kalkınma hedefleri ile tasavvuf öğretileri arasındaki ortak paydalar var. BM Tasavvufu keşfetti.”

Prof. Dr. Mahmud Erol Kılıç Kılıç: “Tasavvuf ve iktisadi bir terim olan “kalite” arasında başlangıçta bir irtibat kurulmasa da köprüleri doğru kurarsak bağlantıları görebiliriz. Bu konuda Üsküdar Üniversitesi özelinde inter disipliner çalışmalara öncülük eden Tasavvuf Enstitüsündeki çalışmalardan memnuniyet verici geri dönüşler alıyoruz.”

Rektör Danışmanı Cemalnur Sargut, "Biz burada yapay zekâya bile ahlâk öğretmek üzere çalışmalar yapıyoruz. Bu, Enstitüde gerçekleştirilen tasavvuf düşüncesi merkezli disiplinler arası çalışmaların hangi seviyede yürütüldüğünün bir göstergesidir." 
 

Üsküdar Üniversitesi Tasavvuf Araştırmaları Enstitüsü modern dünyanın kalite arayışını tasavvufun derinlikli perspektifiyle buluşturan önemli bir konferansa ev sahipliği yaptı. IRCICA Genel Direktörü ve Ü. Ü. Tasavvuf Araştırmaları Enstitüsü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mahmud Erol Kılıç'ın konuşmacı olarak katıldığı "Bir Kalite Kontrol Aracı Olarak Tasavvuf" başlıklı konferans, NP Sağlık Yerleşkesi İbni Sina Oditoryumu’nda gerçekleştirildi.

Program Enstitünün yeni başlattığı Kalite Komisyonu Etkinliklerinin ilki olarak düzenlendi. 

Prof. Dr. Tarhan: “BM'nin etiketlerinin yarıdan fazlası tasavvuftan…”

Programın açılış konuşmasını yapan Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü, Yönetim Üst Kurulu Başkanı Prof. Dr. Nevzat Tarhan, üniversitenin Times Higher Education (THE) Etki Sıralaması'nda vakıf üniversiteleri arasında birinci olmasını, tam da bu konferansın düzenlendiği günlerde "anlamlı bir tevafuk" olarak nitelendirdi. Prof. Dr. Tarhan, "Bu başarı, üniversitemizin vizyonunun ve emeklerinin bir meyvesidir. Baktığımızda, BM'nin bu etiketlerinin yarıdan fazlasının tasavvuftan ve Doğu bilgeliğinden alınmış olduğunu görüyoruz. BM, tasavvufu keşfetti." dedi.

BM'nin Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri ile tasavvuf öğretileri arasındaki ortak paydalar…

Prof. Dr. Tarhan, BM'nin Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri ile tasavvuf öğretileri arasındaki ortak paydaları şöyle dile getirdi:

“SDG 1 ve 2 etiketleri, yoksulluğa ve açlığa son etiketleridir. Bu iki etikette de biz üçüncü sıradayız. Bu etiketler, insana yakışır yaşam şartlarının oluşturulmasını hedefliyor. Burada tasavvuf ne öğretiyordu bize? ‘Yaratılanı, Yaradan'dan ötürü sevmek’ diyor. Yani yaratılanı sev ama Yaradan'la bağı koparmadan sev. Böyle durunca, sevdiğin şeye daha anlam katıyorsun, incitmemeye çalışıyorsun, o bağı kuruyorsun. Ve bunu; mazluma, muhtaca, fakire yardım etmeyi ibadet kabul ediyor. Düşünün, şimdi ‘açlığa son’ hedefi, bir insan ibadet duygusuyla sosyal sorumluluk projelerine girerse gerçekleşebilir. İnsanın beynindeki ödül sistemi çıkar odaklı çalışır. Bu ödül sistemini harekete geçirmek için insana ölüm ötesi bir ödül lâzım; geçici, dünyevî bir ödül değil. Beynimizin çalışma sistemi böyledir.” diye konuştu. 

İhsan kavramına biz sessiz iyilik diyoruz…

Allah'la bağ kurarak, Allah'la bağlanmanın ödülünü, cennet ödülünü düşündüğü zaman insanın motive olduğunu dile getiren Prof. Dr. Tarhan, “Bu bir motivasyon tekniğidir, bir çıkarcılık, menfaatçilik değildir. İnsanın doğasına uygun davranmaktır. O ödül isteği, insanın biyolojik zaafıdır. Buna karşı çıkmak yerine, onu olumlu yöne yönlendirmektir. Tasavvuf bunu yapıyor. Yani tasavvuftaki ihsan kavramı da aslında bununla ilgili. İhsan kavramına biz sessiz iyilik demeye çalışıyoruz.” dedi.

Tasavvuf adaleti Allah'ın bir sıfatı olarak görür 

Barış ve adalet (SDG 16) etiketine dikkat çeken Prof. Dr. Tarhan, "SDG, hukukun üstünlüğünü ve ayrımcılığın kaldırılmasını savunur. Tasavvuf da adaleti Allah'ın bir sıfatı olarak görür ve güçlünün zayıfı ezmemesi gerektiğini öğretir. İslâmiyetin özünde iyi niyetle bile adaletsizlik yapılmasına yol kapalıdır." ifadesinde bulundu.
Doğaya saygı (SDG 13-15) etiketlerine işaret eden Prof. Dr. Tarhan, “BM, iklim eylemi ve yaşamın korunmasını hedeflerken, tasavvuf toprağı 'ana', ağacı 'sadaka' gibi görür. 'Kıyamet kopacağını bilseniz bile bir ağaç dikin' hadisi bu felsefenin temelidir. Her şeyin bir emanet olduğu bilinci, israfı ve ölçüsüz tüketimi reddeder." diye konuştu.

Tasavvuf ise 'İlim, kişiyi kendine ve Rabbine yaklaştıran yoldur' der

Nitelikli eğitim (SDG 4) etiketine de vurgu yapan Prof. Dr. Tarhan, "SDG, nitelikli eğitim hakkını savunur. Tasavvuf ise 'İlim, kişiyi kendine ve Rabbine yaklaştıran yoldur' der. Günümüzün kansız cihadı, ilimle yapılan mânevî cihattır." dedi.

Kadın-erkek eşitliği (SDG 5) etiketini de hatırlatan Prof. Dr. Tarhan, "BM, kadınların güçlendirilmesini hedeflerken, tasavvuf Rabia Adeviyye gibi kadın mutasavvıfları örnek gösterir ve 'insan-ı kâmil' olmayı cinsiyetten bağımsız bir hedef olarak sunar. Hakka vasıl olmanın ölçüsü takvadır, cinsiyet değildir." şeklinde konuştu.

Narsizmin ilacı, erdem ahlâkıdır

Tasavvuf enstitüsünün amacının erdem ahlâkını öğretmek olduğunu kaydeden Prof. Dr. Tarhan, “Mühendise de öğretmek, hekime de öğretmek, bütün herkese öğretmek gerekiyor, herkesin ihtiyacı var. İnsanlık erdem ahlâkına daha çok ihtiyaç hissetmeye başladı.” ifadesinde bulundu.

Günümüz dünyasında küresel bir narsizm salgını yaşandığını belirten Prof. Dr. Tarhan, şöyle devam etti:

"Narsizmin ilacı, erdem ahlâkıdır. Erdem ahlâkını öğreten tasavvufun küreselleşmesi de bunun çaresidir. Bu nedenle buna daha çok ihtiyaç var. Bunu bilimle birleştirdiğiniz zaman, insanların inanması ve uygulaması daha kolay olur. Bilimsel sağlamlık, insanları ikna ediyor. Biz de tasavvufu bilimsel sağlamlıkla sunmaya çalışıyoruz bu nedenle. Burada, liderlik psikolojisinde, gerçek liderle sahte lideri ayırt etmek için kullandığımız bir ölçü vardır. Bir lider, çalışanlarını (bu anne-baba olabilir, şirketler olabilir veya bir mürşit olabilir) kendi şahsına bağlıyorsa, o sahtecilik yolundadır. Ama bir lider, onları bir davaya, bir fikre, bir ideale, Allah'a bağlıyorsa, o lider gerçek liderdir. Bu nedenle şahsa bağlayan liderlik tarzı yerine, vizyona, ideallere bağlanma tarzı önemlidir. Kişilerin şahsı olmadan da sistemin yürümesi gerekiyor. Bütün bu SDG etiketleri, erdem ahlâkının küreselleşmesini söylüyor. Bu, bizim Anadolu irfanımızda, Kur'an-ı Kerim'de de var ve bunun yolu da tasavvuf öğretisidir, diyebiliriz.”

Sargut: "Allah'ı sevmek, nefsânî esaretten kurtulmaktır"

Üsküdar Üniversitesi Rektör Danışmanı Cemalnur Sargut, konuşmasına annesinden öğrendiği bir tasavvuf tanımıyla başladı ve "Çocukken anneme 'Tasavvuf nedir?' diye sorduğumda, 'Sıkıntı ve belâ anında kalpte ferahlık duymaktır' cevabını almıştım. Bu nasıl olabilir diye düşündüğümde, henüz bilmediğim Allah'la tanıştım. Allah'ı sevmek; kıskançlık, aşırı düşkünlük gibi nefsânî esaretlerden kurtulmaktır." ifadelerini kullandı. 
Prof. Dr. Nevzat Tarhan'ın ileri görüşlü vizyonuyla kurulan Tasavvuf Araştırmaları Enstitüsü'nün, bir hayalin gerçeğe dönüşmesi olduğunu belirten Sargut, “Artık mühendisler, mimarlar, doktorlar, her branştan insan burada ahlâkı öğrenmek için harekete geçiyor." dedi.

Yapay zekâya bile ahlâk öğretmek üzere çalışmalar yapıyoruz

Tasavvufun asla bilime karşı olmadığının altını çizen Cemalnur Sargut, tam aksine bilimi kabul edip onun içine en güzel ahlâkı yerleştirmeyi hedeflediklerini belirtti. Sargut, "Burada, yapay zekayı da içeren, ahlak temelli çalışmalar yapılmakta. " diye konuştu.

Prof. Dr. Kılıç: “Allah-ü Teala ben sizi en mükemmel surette yarattım diyor”

"Bir Kalite Kontrol Aracı Olarak Tasavvuf" başlıklı konferans veren Prof. Dr. Mahmut Erol Kılıç, tasavvufun birinci derecede beslendiği kaynağın, İslâm'ın beslendiği kaynak yani Kur’ân-ı Kerîm ve Hz. Peygamber olduğunu ifade ederek, “Allah-ü Teala ‘ben sizi en mükemmel surette yarattım’ diyor.” dedi.

Tasavvufun, insanın kemâle erdirilmesi sürecinin eğitim ve öğretimle gerçekleşebileceğini dile getiren Prof. Dr. Kılıç, “Fakat bu eğitim, modern eğitim felsefesinden farklı olarak kümülatif, yani birikimsel bir eğitim değildir. Zira o kişi, kemâle ulaşmak için gereken bilgileri fıtratında, yani özünde zaten taşımaktadır. Bu süreçte yapılacak olan, sadece bir hatırlatmadır. O bilgiler onda zaten mevcuttur." şeklinde konuştu.

Tasavvuf açısından en temel kavramlardan biri ‘ihlas’…

Tasavvufun yalnızca bireysel bir maneviyat yolu olmadığını da kaydeden Prof. Dr. Kılıç, “Birincisi, niyetin önemi. Tasavvuf açısından baktığımızda, en temel kavramlardan biri ‘ihlas’tır. Samimiyet ve içtenliktir. Bu kavramı iş ahlâkı açısından değerlendirdiğimizde, bir kişinin işini yaparken ne kadar samimi olduğu, niyetinin ne kadar temiz olduğu çok önemlidir. Hatta kalite kontrol süreçlerinde bile bu durum bir bakıma sorgulanır, ‘Kişinin niyeti düzgün mü?’ diye. İkinci olarak, iç denetim meselesi var. Kişinin kendisini sorgulaması. Yani ‘Ben doğru olanı mı yapıyorum?’ diyebilmesi. Tasavvufta buna ‘murakabe’ denir. Hatta bu muhasebe günlük yapılmalıdır. ‘Bugün yanlış bir şey yaptım mı?’, ‘Bir gönül kırdım mı?’ gibi sorularla kişi kendisini hesaba çekmelidir. Tasavvuftaki ‘nefs muhasebesi’ ile modern üretimdeki kalite kontrol arasında örtüşen noktalar görülebilir. Ayrıca tasavvufta ‘arınma’, yani ‘tezkiye’ süreci vardır. Üçlü bir aşamadan bahsedilir, tahliye (boşaltma), tezkiye (arınma) ve tasfiye (saflaştırma). Yine tasavvufta ihsan diye bir makam var.” diye konuştu.

Tasavvufun adalet kavramı ve diğergâmlık…

Tasavvuftan alınabilecek başka önemli kavramların da olduğunu ifade eden Prof. Dr. Kılıç, “Örneğin ‘adalet’ kavramı, yani âdil olmak. İş ortamında adaletli davranmak, ekip arkadaşlarıyla uyum içerisinde çalışmak, bir sinerji yaratmak gibi beceriler bununla bağlantılı. Bu ortamın sağlanması için ise ‘diğergâmlık’ yani kendinden vermek, başkasını düşünmek, ikramda ya da ihsanda bulunmak gibi bazı meziyetler gerekiyor. Tasavvufun bu olumlu ve yapıcı özellikleri bazen başkalarının da işine gelebiliyor. Çünkü diğergâmlık, yani başkası için fedakârlık yapmak, ancak karşı taraf da aynı niyetle yaklaşırsa anlam kazanır. Yani ben kendimden veriyorum, o da kendisinden bana veriyor; böylece ortada dengeli ve güzel bir ilişki doğuyor. Yine tasavvufun önemli kavramlarından biri de ‘kanaatkârlık’tır. Azla yetinmek, az yemek, az konuşmak, az uyumak gibi yaşam biçimleri önerilir.” diye konuştu.

Yoga ve meditasyon birer dinî ritüeldir

Yoga ve meditasyon gibi pratiklerin, başta Hinduizm olmak üzere Uzak Doğu dinlerine ait uygulamalar olduğunu ifade eden Prof. Dr. Kılıç, şunları kaydetti:

“Peygamber Efendimizin bir hadis-i şerifinde, yeryüzüne 160.000 peygamberin gönderildiği rivayet edilir. Kur’an-ı Kerim’de ise, Lokman aleyhisselâmı da peygamber olarak kabul edersek, ismi zikredilen sadece 28 peygamberi bilmekteyiz. Yani 160.000 rakamı ile 28 arasında büyük bir fark vardır. Bu da gösteriyor ki, bize ismi verilmeyen, sayısı binleri bulan peygamberler gelmiş geçmiş olabilir. Kim olduklarını bilmiyoruz. Bu bağlamda sadece kendimizi dar bir çerçeveye hapsetmemeliyiz. Mesela Lao Tzu, Buda, Konfüçyüs... Neden birer peygamber olmasınlar? Nitekim Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî gibi bazı İslâm âlimleri de bu isimleri peygamber olarak değerlendirmiştir. 

Bu peygamberlere indirilen vahiylerin içerisinde, o dinlerin ibadetleri de yer alır. Örneğin yoga, o dinlerin namazı hükmünde olan bir ibadettir. Yogada da çeşitli dereceler vardır. En üst düzeydeki yoga türleri, örneğin Hatha Yoga gibi, tamamen metafizik düzeydeki uygulamalardır. Bu pratikler tasavvuftaki ‘nefs-i kâmile’ makamına ulaşmayı hedefleyen manevî çalışmalarla örtüşmektedir. Alt düzey yoga pratikleri ise nefesin ve bedenin kontrolüne yöneliktir. Bu tür uygulamalar, fiziksel ve biyolojik etkileri olan meditasyon biçimleri olarak da değerlendirilebilir. Ancak unutmamak gerekir ki, yoga ve meditasyon sadece bedensel ya da zihinsel pratikler değil; aynı zamanda birer dinî ritüeldir, dinî birer eylemdir.”

Uzak Doğu sporlarının özü mabetlerde icra edilen ritüellerdir

Uzak Doğu sporlarının da özünde; rakibi alt etme, düşmanı öldürme veya ona galip gelme gibi bir müsabaka felsefesi olmadığını ve bu pratiklerin, tamamen insanın nefsini arındırma çalışmaları olduğunu ifade eden Prof. Dr. Kılıç, “Uzak Doğu'nun bu pratikleri, aslında birer spor değil, mabetlerde icra edilen ritüellerdir. Nitekim bizim civanmertlik felsefemizde, fütüvvet gençlerinin yetiştirilmesinde ve alp-eren kültüründe de bu tür güç ve terbiye çalışmaları gençlere yaptırılırdı. Ancak ne zaman ki bu öğretiler Batı'ya geldi, anlamlarını yitirip dönüştürüldüler.” ifadesinde bulundu.

“Tasavvuf ehlinin çok daha dikkatli ve şuurlu olması şarttır”

Tasavvufun “güzel insan”, “kâmil insan”, “barışçı insan” yani kendisiyle, toplumuyla ve çevresiyle uyumlu birey hedefinin; bazı çevrelerin arzuladığı, sahiplenmek ve hatta kullanmak istediği bir model hâline gelmemesi gerektiğini anlatan Prof. Dr. Kılıç, “Gerçek bir sûfi, bunun da idrakinde olmalıdır. Yani şu soruyu sorabilmelidir: ‘Kim, benim üzerimden, benim bu iyilik ve barış modelimden fayda sağlamak istiyor?’ İşin bu yönü son derece önemlidir. Bu noktada, bazı Budist ve Taoist yazarlar ile filozofların Çin’de yazdığı dikkat çekici metinler bulunmaktadır. Onlar şunu ifade etmişlerdir: ‘Batı, bizim değerler sistemimizi alıp kendine mal etti. Buradan hareketle, bizim de uyanık olmamız gerekiyor’. Özellikle tasavvuf ehlinin bu konuda çok daha dikkatli ve şuurlu olması şarttır.” dedi.

“Bir sûfi herkese karşı hoşgörülüdür; ama enayi değildir”

Tasavvufa ciddi anlamda yatırım yapan bazı uluslararası yapılar bulunduğunu, bazı uluslararası güçlerin bir dönem “hoşgörülü İslâm” söylemini desteklediklerini dile getiren Prof. Dr. Kılıç, “Bugünse aynı güçler, bu kez tasavvufa yatırım yapma derdindeler: ‘Sufilere yönelmeliyiz’ diyorlar. Açıkça söyleyeyim, ben de pek çok uluslararası kurum ve yapıdan davetler alıyorum. Hatta bazen bu davetlere katılıyorum da. Bizi kolayca kullanabileceklerini sanıyorlar. Ama çok aşikâr ve niyeti belli olanlara karşı ben net bir şekilde ‘Hayır’ diyebiliyorum. Ancak bazı durumlar daha dolaylı olabiliyor. Oralarda da uyanık olmak şart. Çünkü bir sûfi herkese karşı hoşgörülüdür; ama enayi değildir. Bir sûfi kimseye zulmetmez; zulmün aracı da olamaz. Eğer birisi hâlâ zulüm uygulamaya devam ediyorsa, örneğin Gazze’de masum insanları katlediyorsa, sonra da kalkıp Tel Aviv’de ‘tasavvuf sempozyumu’ düzenliyorsa, bunu inandırıcı bulamayız.” dedi.

Enstitünün en temel misyonlarından biri de topluma hizmet

Tasavvuf Araştırmaları Enstitüsü - Müdür Yardımcısı Dr. Öğr. Üyesi Cangüzel Güner Zülfikar, enstitünün en temel misyonlarından birinin topluma hizmet etmek olduğunu ifade ederek, "Tasavvuf, sadece bilimsel değil, aynı zamanda ahlâkî, manevî ve kültürel bir alanı temsil ettiği için özgün bir konuma sahibiz. Tasavvuf Araştırmaları Enstitüsü, Üsküdar Üniversitesi Kalite Kontrol Öğrenci Kulübünden destek alarak anketlerle iyileştirme çalışmalarını sürdürmektedir, diyen Zülfikar tüm çalışmalarımızı 'Halka hizmet, Hakka hizmettir' prensibiyle yürütüyoruz." diye konuştu.

Yoğun ilgi gören konferansta aile fotoğrafı çekildi. Prof. Dr. Nevzat Tarhan ve Cemalnur Sargut tarafından Prof. Dr. Mahmut Erol Kılıç’a günü anısına plaket sunuldu. 


 

Paylaş
Oluşturulma Tarihi01 Temmuz 2025