TARHAN Ailesinin Soy Ağacı

Ruhlara şifa dağıtan kitap...

Prof. Dr. Nevzat Tarhan'ın Mesnevi Terapi adlı yeni kitabı çok satanlar listesinin ilk sıralarında yerini aldı.

"Üzülme" der, Mevlana...  "İstediğin bir şey olmuyorsa ya daha iyisi olacağı için... Ya da gerçekten de olmaması gerektiği için olmuyordur..."(sf.9)

Çok satanlar listesinin ilk sıralarında yer alan Prof. Dr. Nevzat Tarhan'ın Mesnevi Terapi adlı yeni kitabı, içindeki hakikati keşfetmek, farkındalık kazanmak ve değişimi bir an önce başlatmak isteyenlere sesleniyor.

İnsanlık Mevlana'yı yeniden keşfediyor. Çünkü onun öğretisi yaşadığı zamana hapsedilemeyecek kadar evrensel. Prof. Dr. Nevzat Tarhan bu düşünceden hareketle Mesnevi Terapi  adlı kitabında, Mesnevi'nin çağları aşan bilgeliğini inceliyor.

Tarhan, Timaş Yayınları'ndan çıkan kitabında Mevlana'yı günlük hayatta bize yol gösterecek bir rehber olarak tanımamız gerektiğini, içimizdeki hakikati görmemizi, farkındalığımızı artırmamızı sağlayacak önerilerle, Mesnevi'yi modern psikoloji tarafından da kabul gören bir anlayışla kalbe ve ruha nasıl şifa olabileceğini anlatıyor.

Kitapta Tarhan, "Gerçek özgürlük nedir? Bencillik ve vericilik arasında sınır nasıl çizilir? Celal ve Cemal'i bir dengede tutarak Kemal'e ulaşmanın yollarını nasıl bulabiliriz? İlişkilerde güven sorununu nasıl aşabiliriz? Başkalarının hakkımızdaki düşüncelerini hiç önemsememek doğru veya mümkün mü?" gibi sorulara ve daha pek çok soruya cevap arıyor.

Kitaptan Seçilmiş Bölümler

TAKLİT ETMEDİM, ÇAĞA UYARLADIM

Kitabında, şu ana kadar psikoloji profesyonellerince yapılan çalışmalarda Mevlana öğretisinde psikanaliz kıyaslamaları ile yorumlar yapıldığını belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, kendi yöntemini şöyle açıklıyor: "Ben farklı bir yöntem izledim.  Mevlana'yı fiilen ve şeklen bugüne getirmek ve olduğu gibi taklit etmek yerine, zihnen ve hissen o güne gidip bilimin yeni metodolojisini kullanarak Mevlana'yı çağa uygun biçimde yeniden yorumlama yöntemini kullandım. Bu yöntem sayesinde akla ve ihtiyaca uyarlanabilir, uygulanabilir, beklenti ve istek oluşturabilir bir sunum yapabileceğimi düşündüm." (sf.12)

DUYGU DNA'SININ ŞİFRELERİ

İnternetin getirdiği imkânlarla Mevlana'nın öğretileri arasında nasıl bir ilişki kurulabilir? DNA ile Mevlana'nın nasıl bir ilişkisi var? Bilindiği gibi, DNA sarmal bir yapıdır ve bu yapıda varoluşun şifreleri gizlidir. Bu şifrelere uygun davranıldığı zaman kişinin biyolojik doğasına uygun davranılmış oluyor. O kişinin fıtratına uygun davranıldığı için yapılan iş sonuç veriyor. Mevlana da adeta insanlığın DNA'sını çıkarmış gibi! İnsanlığın şifrelerini tanımlamış ve duygu DNA'sının şifrelerini belirlemiş. (sf.18)

ONUN HİKAYELERİ TRAVMALARI ÇÖZÜYOR

Bir insan sadakatsizliğe maruz kaldı diyelim. Bu durumda verilen ilkel tepki şiddettir ama tepki kişiden kişiye çeşitlenir. Bazı insanlar içlerine kapanır, bazıları doktora gider, bazılarıysa intikam alacağım diye intihar etmeye kalkışır.

Aslında çözüme ulaşabilmek için önce o olay hakkında konuşabilmek gerekir. Mevlana'ya baktığımızda onun bizlere konuşabilmeyi ve tartışabilmeyi öğrettiğini görüyoruz.

Bibliyoterapide bir hikâye üzerinde analiz ve çıkarım yapılır ve elde edilen çıkarımla sorun oluşturan konu derinlemesine incelenir.

Kişinin çözüm sürecinin içinde olması, çıkarımlarda bulunabilmesi ona tartışarak sorunlarını çözmeyi öğretir. Travma böyle çözülür. O hâlde Mevlana'nın anlattığı hikâyelerin travma çözücü etkisi de var.(sf.46)

DÜRTÜLERİNİZE YENİLMEYİN!

En büyük zafer; bireyin kendine karşı kazandığı zaferdir. Kendini çeldirici, ayartıcı dürtülere karşı muzaffer olabilmek birey için en büyük zaferdir. Bu başarıldığı an asıl sınav kazanılmış oluyor.

Dolayısıyla kişinin dürtüleri üzerindeki hâkimiyeti karakter eğitiminde çok önemli bir yer tutar. Kişinin kendi arzu ve dürtülerine karşı özgür olması, onları yönetebilmesi gerekir.(sf.79)

MEVLANA'NIN FARKI

Karakter eğitiminde Mevlana'nın farkı; vicdanî zekâyı kullanmasıdır. Bunu çok kritik yerde doğru konuma oturtarak kullanabilmiş; iyi olmayı anlatırken vicdanî zekânın verdiği engin iç huzuru insana yaşatmıştır. Bir şeyi yaparken o işle ilgili hissedilen iç tatmin, kişinin ilk peşin ücretidir.

Ve bu, bu dünyada verilir, öldükten sonraki dünyaya kalmaz. Yani iyi işler yapmanın verdiği iç huzur ve tatmin, insanın mutlu olması için yeterli olur. Bunun için iyiliğin alkışlanmasına lüzum bile yoktur.(sf. 80)

UTANÇTAN KURTULMANIN YOLLARI

İnsanın kendini utanç içinde, berbat hissetmesi kendine karşı yanlış bir inanışıdır. Adam sudan utandığı için suya girip temizlenmiyor. Pis insanın temizlenmesi için temizlenme talebinde olması lazım.

Aslında temizlenmek isteyen insanı temizleyecek şeyler hazırda bekliyor. Bazı insanlar kendisine yardım edecek insandan utanabiliyor.

Bazı insanlar "Berbatlığı nasıl gideririm, utançtan nasıl kurtulurum?" demek yerine "Ben berbat biriyim" diyerek bir bakıma talihlerinden şikâyet etmeyi bir sığınak hâline getirirler.(sf.101)

KORUYANI BİLİRSEN, HEDEFİNE ULAŞIRSIN

Herkesin gıpta ile baktığı biri olmak her zaman iyi değildir. Hadis-i şerifte "Allah'ın korudukları müstesna, dinî ve dünyevi işlerde parmakla gösterilmek kişiye şer olarak yeter (Tirmizi, Sıfatu-l Kıyamet, 21)" diyor.

Allah'ın koruduğu kulları ise ihlaslı olan yani işlerinin özünü Allah rızası oluşturan insanlardır. Dağa görünürde iple tırmanırken seni koruyanın ne olduğunu bilirsen sorunsuz yürürsün, hedefine ulaşırsın. Ama "Ben neymişim" dediğin an ipteki cambaz gibi dengen bozulur ve tepetaklak aşağı gidersin.

HIRSLA NASIL MÜCADELE ETMELİ?

Bir insan "Ben hırslı değilim" diyorsa bu, hırs ile mücadele etme yönteminin yanlış olduğunu gösterir. "Ben hırslı değilim, başkaları hırslı" diyerek kendi hırsını görmezden geliyor demektir. Buna paranoyada da rastlarız.

Diyelim ki bir insan başkalarının kendisiyle dalga geçtiğini düşünsün, içinden böyle bir düşünce geçer ya da "Şu kötülüğü yapsam" diye bir düşünce hâsıl olur. Ama bu düşünce ilk başta hamdır ve işlenmemiştir. Sağlıklı insan bu düşüncelerin saçma olduğunu bilir ve onları bertaraf eder.(sf.138)

LİMANDA KALMA, GEMİYE BİN!

Dua edebiliyor olmak bile aslında bir bakıma gemiye girmiş olmak demektir; kaptan köşküne henüz ulaşamamış olsak da en azından limanda kalmadık.

Kaptan köşküne ulaşmak istiyorsak da onun zaman ve şartlarına uymalıyız. Gemiye giremediysek işte o zaman asıl kaybedenlerden oluruz. Bu nedenle, insanın dua edebilmesi bir bakıma Rabbinin sahil-i selamete götüren gemisinin bir ferdi olduğunun göstergesidir.

Bir kulluğun, bir aidiyetin göstergesidir. O nedenle dua edebiliyor olmak da bizim sahiplenildiğimizi kabul edildiğimizi gösterir.(sf.106)

BİLGİ ÇAĞINDAN BİLGELİK ÇAĞINA

Mevlana'dan ilham alarak ben de derim ki

"İnsanın gözü kördür ışık olmadıkça,

Aşkın gözü kördür gerçekler olmadıkça,

Aklın gözü kördür ahlak olmadıkça,

Hırsın gözü kördür terazi olmadıkça,

Şöhretin gözü kördür tevazu olmadıkça,

Gücün gözü kördür erdem olmadıkça,

Paranın gözü kördür insaf olmadıkça,

Menfaatin gözü kördür empati olmadıkça,

Adaletin gözü kördür hakkaniyet olmadıkça,

Tabibin gözü kördür tıp etiği olmadıkça,

Medeniyetin gözü kördür bilgelik olmadıkça..."

Bilgi çağından bilgelik çağına geçerken Mevlana'ya çok ihtiyacımız var. Çünkü DNA'larımızda iyilik ve kötülüğü kodlayan genler yok.

Hayatta yol gösterici arayanlara Mevlana ile bilimi birleştirmek gibi bir seçenek sunmaya çalıştım. Aklın rehber olduğu günümüzde kalbe bir yolculuk yapmak isteyenler bu kitabı dikkatle okumalıdırlar derim. (sf.13)

 

Okunma : 4915

 

İlgili

04 Ağustos 2012
"Kişisel Haberler" içerisinde
13 Temmuz 2012
"Kişisel Haberler" içerisinde

Haberler

Foto Galeri